Namusun Özü


Bir zamanlar padişah hazırlığını yaptı yanına karısını, oğlunu ve vezirini alarak hacca gitti. Kızı Gülperi ve vekilini uyararak biz gelene kadar ülkeye sahip çıkmalarını istedi.
Padişah gittikten bir süre sonra vekili padişahın kızını çağırarak ‘’ benimle olacaksın, olmazsan seni öldürürüm’’ dedi.
‘’ sen babamın vekilisin nasıl böyle bir şey dersin, böyle bir söz duymamış olayım. Eğer babamın kulağına giderse seni boğdurur.’’
Hayır, ne olursa olsun benim olacaksın,
Gülperi baktı ki kurtuluşu yok ‘’ peki o zaman biraz dışarı çık bende hazırlanayım sonra gelirsin’’ dedi.
Vekil dışarı çıkar çıkmaz Gülperi hemen sarayın yedi kapısı kilitledi. Vekil ne yaptıysa kapı açılmadı yüzüne.
Vekil baktı ki kapı açılmayacak, kalkıp şehre gitti. Şehirde bir o yana bir bu yana gezinip durdu. Sonunda bir büyücünün kapısına gitti.
Büyücü kadına çok altın vererek ‘’ Gülperi’yi benim için kandırmanı istiyorum’’dedi.
Büyücü kadın gitti Gülperi’nin kapısına ‘’ canım kızım benim baban hacca giderken, sana göz kulak olmam için beni tembihledi, hele kapıyı aç içeri geleyim’’ dedi. Gülperi büyülenmiş gibi karşılık vermeden gidip kapıyı açtı. Büyücü kadın içeri girerken arkasından kapıyı açık bıraktı. Gülperi ile bir güzel ilgilendi etrafında gidip geldi ‘’ gel sana bir güzel de banyo yaptıralım’’ dedi.
Gülperi banyoda iken bunun elbiseleri alıp kapıya koydu. Tam o sırada vekil içeri girdi. Gülperi çok pişman halde neler döndüğünün farkına vardı. Vekile yalvarıp yakardı elbiseler için. Vekil elbiseler verdi. Gülperi hemen elbiseleri üzerine geçirdi. Büyücü kadında kalan paralarını alıp gitti.
Gülperi yine bir çıkış yolu aradı ve vekile yumuşak davranarak, ‘’öyleyse sende banyo yap bu şekilde beraber oluruz, ben kirli birini istemem’’ dedi. Duyu ısıtıp vekilin yanına koydu ve gidip sabun getirdi. Vekilin gözüne sabun kaçtı banyo sırasında bunu fırsat bilen Gülperi gizlice yanına getirdiği topuzu vekilin sırtına indiriyor. Vekil olduğu yerde bayıldı. Güpleri bunu alıp pencereden aşağı yuvarladı. Ve kendi kendine söz verdi babasının veya kardeşinin sesi gelmeyene kadar kapıyı kimseye açmayacağına.
Vekil kendine geldiğinde baktı ki perişan bir haldedir. Hemen üstünü başını toparladı, bir şeyler bulup giydi. Padişaha bir kâğıtta ‘’ kızın vezirin oğluyla yatıp kalkıyor, bu ayıbı nasıl temizleyeceğimi bilmiyorum’’ diye yazıp padişaha götürdü.
Padişahın dönmesine birkaç gün kalmıştı. Vekilinin geldiğini gören padişah çok sevindi, ülkesinden, şehrinden haber alacaktı. Ama vekilin moralinin bozuk olduğu görünce bir şeyler olduğunu anladı.
Hayırdır neyin var vekilim bu ne surat böyle.
Ne hayırı padişahım kızının yaptıklarına karşı çıkınca da kafamı kırdı, canımı zor kurtardım deyip, kâğıdı padişaha uzatıyor.
Padişah hemen oğluna emir vererek ‘’ git bu meseleyi hallet, gözüm onu görmek istemiyor’’ dedi.
Oğlu kalkıp şehre geldi ‘’ bacı kapıyı aç ben geldim’’ dedi.
Kardeşinin sesini tanıyan Gülperi koşup kapıyı açtı ve kardeşine sarıldı.
Kardeşinin eli gitmedi Gülperi’yi öldürmeye ‘’ hadi kalk gidiyoruz bacı, babamız geliyor onu karşılamaya gidiyoruz’’dedi.
Hazırlıklarını yapıp yola çıktılar.
Kardeşini öyle bir yoldan götürdü ki gidişi olup dönüşü olmayan bir yoldu. Üç gün üç gece yol gittiler. Çok yorulmuşlardı, artık yürümeye halleri kalmamıştı.
Çeşmenin başında oturup dinlendiler. Sudan içtiler, yemeklerini yediler. Bitkin düşen Gülperi başını kardeşinin dizinin üzerine koyarak uykuya daldı. Kardeşi yavaşça başını dizinin üstünden kaldırıp heybenin üzerine koydu.
Yolda gelirken avladığı birkaç hayvanın kanını Gülperi’nin elbiselerine sürdü.
Gülperi uyandığında baktı kardeşi yok. Çok üzüldü ağladı, sızladı, kendini dövdü çaresizce. Ses falan duyunca çeşmenin yanındaki ağaca tırmanıyordu.
Aradan bir gün geçmişti, uzaklardan gelen bir kervan çeşmenin yakınında konakladı. Kervanın sahibi yardımcılarını göndererek çeşmeden su getirmelerini istedi. Suyun başına gelen hizmetçiler baktılar ki suda bir yüz var ay desen ay değil, güneş desen güneş değil, gece vakti bu güzel sürattir suya yansıyor bir türlü anlayamadılar. Hizmetçileri bekleyen Evdal bey baktı bunlar gelmiyor, diğer hizmetçilere emir vererek ‘’ hele gidin bakın ne oldu bunlara neden gelmediler. Susuzluktan kırıldık burada’’ dedi.
Gidenler gelmiyordu Evbal bey son çareyi kendisi de gitmekte buldu. Çeşmenin başına gelerek ‘’ ne yapıyorsunuz burada, hepinizi Allah belasını vermesin’’
Efendimiz suda gördüğümüz şekil bizi hayrete düşürmüş
Suda ne varmış ki deyin suyun başına dikildi.
Ahmaklar bu şekil suda değil havadadır, suya yansıyor
Yukarı dönüp baktığında ne görsün peri misali bir kız ağacın başında duruyor.
‘’Eğer sen bir peri isen git yok eğer ademoğlu isen in aşağı’’dedi.
Gülperi aşağı indi. Evdal bey kızı da yanına alarak götürdü. Bekar olduğu için kızla da evlendi. Ama götürürken sorgulamadı, kimsin nerden geldin bu dağ başına hiçbir şey sormadı Gülperi’ye. Gülperi’de bu duruma çok alındı ve kendini dilsiz gösterdi kimseyle konuşmadı.
Evdal bey düşünüp taşındı canım bu ağacın başındayken lal değildi şimdi neden böyle yapıyor diye düşünüp durdu.
Baktı çaresi yok kalktı yaşlı birinin yanına gitti.
Yaşlı kadın buna dedi ki ‘’ git bir elma al ve götür kuçuk oğluna ver kendine bahçede bir yere gizlen’’.
Evdal bey elmayı getirip küçük oğluna verdi. Büyük oğlan kardeşinin elindeki elmayı görünce elinden almak istedi. Ve iki kardeş elma yüzünden dalaşıp kavga ettiler.
Pencereden durumu gören Gülperi dayanamadı ‘’ niye babanızın malı yoktu, yoksa şehirde elmamı kalmamıştı da bir tane elma almış’’ dedi.
Daha sözünü bitirmeden Evdal bey ortaya çıktı ‘’ ey Allah’ın kulu neden bunu bana yaparsın’’dedi.
Ne için konuşacaktım ki, beni alıp getirdin ama bir gün sormadın kimsin nesin nereden gelirsin. Onun için bende kendimi dilsiz lal gösterdim.
Başından geçenleri anlattı Evdal beyin ısrarı üzerine.
Aradan birkaç gün geçti Gülperi, Evdal beyden babasının evini ziyaret için izin istedi.
Evdal bey onu kırmadı, hemen hazırlıkları yaptı. Yanına birkaç asker ve vezirini vererek eşini yolcu etti.
Bunlar yedi gün yol gittiler, sekizinci gün aynı çeşmenin başına gelip konakladılar.
Vezir askerlere emir vererek ‘’ her biriniz bir tepenin başında nöbet çadırınızı kurun, beyimizin hanımının başına bir şey gelmesin. Sonra yüzü kara çıkmayalım’’ dedi.
Gecenin bir vakti vezir çadırından çıkarak Gülperi’nin olduğu çadıra geldi ve ‘’ benimle birlikte olmalısın’’ dedi
Vezirim yapma sen kocamın en yakın adamısın nasıl böyle bir şey yaparsın.
Onu bunu bilmem benimle birlikte olacaksın.
Beni de öldürsen hiçbir zaman böyle bir şey yapamam.
Gülperi yanında iki oğlunu da getirmişti.
Eğer bırakmazsan küçük oğlunu öldürürüm
Öldürsen de bu iş olmaz.
Vezir gitti küçük oğlanı uykuda öldürüp tekrar geldi.
Bak eğer bırakmazsan büyük oğlanı da öldürürüm.
Öldürsen de hiçbir zaman bu iş olmaz.
Vezir büyük oğlanı da öldürdü.
Bırakmazsan seni de öldürürüm.
Gülperi baktı ki vezir illa buna leke sürecek.
Peki, o zaman bırak dışarı çıkıp biraz nefesleneyim. Sonra ne istersen yap.
Hayır, dışarı çıkarsan gidip askerlere haber verirsin, gel beline ipi bağlayacağım öyle dışarı çık ve hemen gel.
Gülperi dışarı çıkar çıkmaz, belindeki ipi söküp bir ağaca bağladı ve elbiselerini aldığı gibi babasının evinin yolunu tuttu.
Biraz bekleyen vezir sabırsızlanarak ‘’ yahu kadın nerde kaldın hadi gel’’ dedi.
İpi çekmeye başladı ama ip gelmiyordu. Şüphelendi ve dışarı çıktı. Baktı ki ne kadın var ne de bir şey. Hemen bağırıp çığırmaya başladı ‘’yetişin askerler yaratıklar beyimizin çocuklarını öldürüp karısını da götürdüler.
Aynı yalanı gidip padişaha anlatır.
Gülperi’ de babasının ülkesinin sınırlarına girmiş, şehre yaklaşmıştı. Yolda bir çobana rast geldi ‘’ çoban kardeş bana bir koyunu kes ve işkembesini var sana tüm takılarımı altınlarımı vereceğim’’ dedi.
Çoban bir koyunu kesip işkembesini de Gülperi’ye verdi ve ‘’ bacı senden para falanda istemiyorum, çok iyi birisin gel bacım ol yeter benim için’’ dedi.
Sağ olasın ama ben kalamam gitmem lazım
Peki, o zaman yolun açık olsun, senden para falanda istemiyorum.
Gülperi, koyunun işkembesini kurutup kafasına geçiriyor ve kendini kel bir oğlan gibi göstererek, babasının evinin hizmetçisi oluyor.
Aradan birkaç gün geçiyor, Gülperi bakıyor ki Evdal bey, veziri ve yolda gördüğü çoban gelip saraya misafir oluyorlar.
Akşam divanda toplanıp sohbet ettiler konuştular. Evdal bey kel oğlana dönerek ‘’ hele bize bir hikaye anlata dinleyelim’’ dedi.
Ben hikâye bilmem beyim en iyisi ben gidip işlerimi yapayım.
Yok, vallahi söyleyeceksin, keloğlanların masalları çok güzel oluyormuş.
‘’O zaman bana söz verin ben anlattığımda hiçbiriniz dışarı çıkmayacak’’ dedi ve başladı anlatmaya.
Önce vekil ile arasında geçenleri hikâye diye anlatmaya başladı.
Canım bu ne biliyor hikâye anlatmayı, bırakın gitsin ben daha güzelini anlatırım dedi vekil.
Kızın babası durumun farkına varıyor ki keloğlan kendi kızıdır, ‘’ susun hele anlatsın bakalım hikâyedeki kızın başına neler gelmiş’’ dedi.
Keloğlan anlatmaya devam ediyor Evdal beyle yaşananları da.
‘’Vay keloğlan bu hikayedeki benim karımdır ben onun izini arıyordum’’ dedi Evdal bey.
Sıra Evdal beyin vezirine sıra gelince yerinden hopluyor ‘’ canım bu keloğlanı getirmişsiniz buraya ne anlar hikâyeden bırakın ben daha güzelini anlatırım’’ dedi.
Sus vezir anlatsın dedi Evdal bey.
Anlatmaya başladı keloğlan çobana kadar hepsini.
Çoban da konuşmaya başlıyor ‘’ vallahi bu benim bacımın hikâyesidir’’ dedi.
Keloğlan ‘’ bundan sonra kız nereye gittiğini hatırlamıyorum artık’’ dedi.
Evdal bey ve keloğlanın ayaklarına kapandı ne olur kızın nereye gittiğini söyle.
Keloğlan başındaki postu çıkararak aha da işte benim.
Her şey ortaya çıktı. Padişah hemen kendi vekilini ve Evdal beyin vezirini idam ettiriyor.
Çobanı da Evdal beyin veziri yapıyorlar. Padişahın damadı olan Evdal eşi Gülperi’yi tekrardan alıp ülkesine gidiyor.


 Masal NEHRİ

0 yorum: