Altın Elli Yiğit

                              

Bir varmış bir yokmuş eski zamanların birinde çok mu çok zengin bir karı koca yaşarmış. Hali vakti çok yerindeydi evli çiftin. Ama malk mülkleri olan bu ailenin evlatları yokmuş.
Ne hekimler ne hocalar varsa hepsini gezmişlerdi  her gün Allah’a dua ediyorlardı onlara bir evlat vermesi için. Evlatlarınında muradını görmek istiyorlardı.  Düşünce ve üzüntü evlerinden eksik olmuyor. Akılları fikirleri bir evlat sahibi olmaktı. Bir gece kadının rüyasına çok yaşlı, aksakallı biri geliyor  ve kadına diyorki ‘’kızım evlat sahibi olmak için çok çaşıltınız, yoruldunuz. Yarın sabah denizin kenarına gidip bekle, denizden bir at çıkacak atın ağzında bir elma olacak. O elmayı ikiye bölüp bir parçasını sen yiyeceksin diğer parçasınıda kocana ver o yesin. inşallah Allah evlat özleminize son verecektir.’’
Kadın sabahleyin kan ter için de kalkıyor ve heyecanla kocasına dönerek ‘’ gece çok acayip bir rüya gördüm’’dedi.  ‘’ hayırdır hanım ne gördün’’dedi kocası. Kadın rüyasında gördüklerini tek tek kocasına anlattı.  Rüyasını anlatıp bitirdikten sonra kocası ‘’ hadi kalk denizin kenarın gidelim’’dedi. Karı ve koca kalkıp denizin kenarına gidiyorlar. Kıyıda oturup beklemeye başlıyorlar. Rüyadaki yaşlı adamın bahsettiği  gibi denizden ağzında elmayla bir at çıkıyor ve dile gelip konuşmaya başlıyor ‘’ bu elmayı sizlere veriyorum her biriniz yarısını yiyip bekleyeceksiniz. İnşallah Allah size bir evlat verecek ve yedi yıla kadar  büyümesini bekleyeceksiniz. Yedi dolduktan sonra elinden tutup bana getireceksiniz. Çünkü yedi yaşına gelene kadar evladın sizin olduğuna inanmıyorum’’dedi.
İkiside dönüşü olmayan bu yolda atın teklifini kabul ediyorlar. Ve atın verdiği elmayı ikiye bölüp yiyorlar.  Elmayı yedikten sonra kadın hamile kalıyor. Günler hafta, haftalar ay oluyor. Aylara birbirini takip ediyor ve dokuz ay on gün dolduktan sonra Allah bunlara bir evlat nasip ediyor. Kadın sağ selamet bir evlat dünyaya getiriyor.  Çok mutlu oluyorlar. Kadın bakıyorki oğlunun bir avucu altındır. Buna hayret ediyorlar ama onlar için evlat sahibi olmak önemliydi. Evlatları her geçen gün hızla büyüyor ve aradan yedi yıl su gibi akıp gidiyor. Yedinci yılda deniz atına verdikleri söz akıllarına geliyor ama evlatlarını götürüp ata göstermek istemiyorlardı.
Gönülleri oğullarını deniz kenarına göndermeye bir türlü razı olmuyormuş diğer taraftan verdikleri söz nedeniyle de çok korkuyorlardı. Oğullarının başına bir bela gelmesini istemiyorlardı. Bir adam eşine bir teklifte bulundu ‘’ hanım deniz bizim bizim buraya çok yakındır. En iyisi biz oğlumuzu deniz olmayan bir yere gönderelim’’dedi. Bu fikir hanımında hoşuna gitti ve ‘’olur bey gönderelim’’dedi. Oğullarına bir at hazırladılar ve atın heybesine de idare edebilmesi için çok altın doldurup deniz olmayan yöne doğru yolcu ediyorlar.
Derlerki çocuk her ne kadar yedi yaşında olsada sanki büyümüşte üçülmüştü. Çok akıllı ve yiğit biriydi. Atına atladığı gidi başını alıp uzak diyarlara doğru yol almaya başlıyor.
Oğlan az gidiyor çok gidiyor. Yollardan uzak sözlere yakın bir köyün yakınına varıyor. Oğlanın yanında yiyecekte bitmişti. Bir yerlerden birşeyler bulup yemesi gerekiyor. Sağa sola bakındı birşeyler varmı diye bu sırada hayvan sesleri duymaya başladı ve merakla sesin geldiği yöne doğru gitti.  Yerde bir leşin üzerinde toplanan bir aslan, kurt, kartal ve karıncı gördü. Bu hayvanlar tartışıyorlardı. Payları konusunda anlaşamıyorlardı bir türlü.  Onlara doğru gitti ve ‘’ eğer kabul ederseniz bu leşi sizin için paylayayım’’dedi. Teklifi hayvanların hoşuna gitti ve kabul ettiler. Ve onun leşi paylamasını beklediler.
Bıçağını çıkarıp leşi kesmeye başlıyor aslana ‘’ sen büyüksün göğsu ve iki budu senin olsun’’ aslanın payını verdikten sonra kurda döndü ‘’ sende iri bir hayvansın her iki ön bacakta senin olsun’’ kurt da payına razı oluyor ve sıra kartala geliyor ‘’ ciğer, dalak, mide iç organlarda senin olsun’’ dedi ve karıncaya geldi sıra ‘’ sen çok küçüksün ama sürü halinde beslenirsiniz, sizin de payınıza leşin kafası yeter, afiyetler olsun’’ dedi ve leşi hepsine paylaştırdı. Hepsi payına razı oluyor. Oğlanın akıllı olması aslanın dikkatini çekiyor  ve oğlana dönerek‘’  çok zeki birisin, bizim aramızdaki anlaşmazlığı çözdün, sende dara düştüğünde bizde sana bir iyilik yapmak istiyoruz’’ ve boynundan iki kılı çekip oğlana vererek ‘’sen nerede olursan ol, dara düştüğünde bu iki kılı birbirine sürt ben ve tüm ailem yanında olacağız ve ne istersen yapacağız’’dedi. Oğlan iki kılı alıp cebine attığında kurtta iki kılını veriyor, kartalda tüyünden iki tane veriyor karıncda iki tane anteninden veriyor oğlana ve aslanın sözlerini aynen tekrarlıyorlar. Altın avuçlu gençte onlara çok teşekkür ediyor ve atına atlayıp yoluna devam ediyor.  Ormanlığa dalıyor az gidiyor çok gidiyor ormanlığın bittiği yerde bir köye varıyor. Köyün önde gelenlerinden birinin evine misafir oluyor. Ev sahibi misafirine yemek ve su veriyor sonrada sözüne başlıyor ‘’ oğlum sen daha çok küçüksün, nereden gelir nereye gidersin böyle’’ dedi.
‘’ sevgili amca ben kimsesiz biriyim kendime göre yapabileceğim bir iş arıyorum’’ dedi altın avuçlu oğlan.
Bu sözleri duyan ev sahibi oğlanın bu sözlerinden etkileniyor ve onu seviyor ‘’ sen iş arıyorsun bize hayvanlarımızı gütmek için bir çoban lazım. Eğer istersen burda kalıp hayvanlarımıza bakabilirsin’’dedi .
Bu teklifi kabu ediyor altın avuçlu oğlan ve köyde yaşama başlıyor. Günler haftaları, haftalar aylar yılları kovalıyor derken burada on yılını tamamlıyor geç oğlan.
Gözüpek ve yakışıklı biri oluyor. Köydeki kızlar onu çok beğenip cemaline hayran kalıyorlar. Ama oğlanın gönlü ev sahibinin kızındaydı. Gözü ondan başkasını görmüyordu.  Kızda onu çok seviyormuş her gece buluşurlar, gündüzleri de birbirlerine bakmaktan doymazlarmış her ikiside başkasıyla evlenmeme sözü vermişlerdi birbirlerine.  Evin diğer çalışanları bunları aşkını anlıyor ve durumu gidip ev sahibine bildiriyorlar. Ev sahibi hemen altın avuçlu genci yanına çağırırarak ‘’ oğlum bu on senedir sen benim yanımdasın, çobanlığımı yapıyorsun ekmeğimi yiyorsun, hiç görmüşmüsün ev ağası kızını çobana versin’’dedi.  Oğlanda sözünü esirgemiyor ‘’ her ne kadar çobanında olsam doğrudur gönlüm kızında vardır, Allah’ın emriyle kızını kendime istiyorum’’dedi. Bu sözleri duyan evi sahibi çok sinirleniyor. Gence başka cevap vermiyor ve onu direk hayvanların önüne gönderiyor.
Gidip kızını çağırıyor ‘’ kızım sen babana doğrusunu anlat’’ kız da ‘’ evet baba doğrudur biz birbirimizi seviyoruz, sende bize bir iyilik yap bizi evlendir. Evlendirmezsen ben başkasına yar olamam’’dedi.
Ev sahibi kızını çok iyi büyütmüştü ve istemiyordu onu bir çobana versin. Akşam oğlan hayvanları köye getirince onu tekrar huzuruna çağırır ‘’ oğlum eğer mal istiyorsan mal vereyim, yeterki kızımın peşini bırak. Sana başka bir kız bulup seni bir güzelde evlendiririm, yeterki kızımın peşini bırak. Ama illa senin kızını istiyorum dersende bunun için şartlarım var onları yerine getirmen lazım getiremezsen seni öldürürüm’’dedi. Bu sözler üzerine genç ‘’ şartların neyse söyle ben hazırım onları yerine getirmeye’’
-iki tane şartım var, birinci bir ambara arpa, buğday dolduracağım ve sen sabaha kadar karışık doğldurduğum ambardaki arpa ve buğdayları birbirinden ayırıp buğdayı bir tarafa arpayıda bir köşeye yığacaksın.
Ev sahibi onu alıp ambara götürüyor ‘’ sabaha kadar bu arpa ve buğdayları birbirinden ayıracaksın’’dedi. Kapıyı gencin üzerine kapatarak çıkıp gitti. genç bakıyor tonlarca arpa ve buğday var içerde ve kara kara düşünmeye başladı.  Oturup onları ayırmaya başlıyor daha bir avuç ayırmadan kavası şişiyor. Hayvanların kendisine verdiği söz aklına geliyor.  Her ne kadar geleceklerine inanmasada kesesinden karıncanın ona verdiği anteni çıkarıp birbirine vurmaya başlıyor. Bir de ne görsün içerisi birden karınca dolmaya başladı hemen arpa ve buğdayları birbirinden ayırmaya başladılar. Birkaç saat geçmeden tüm arpa ve buğdayı farkli köşelere yığdılar. Ve izin isteyip gittiler.  Sabah olunca ev sahibi çıkıp geliyor. Kapıyı açtığında bir de ne görsün Altın avuçlu genç tüm arpa ve buğdayı birbirinden ayırmış. Bu duruma çok şaşırıyor ama belli etmemeye çalışarak ‘’ birinci şartımı yerine getirdin şimdi sıra ikinci şartımı yerine getirmende’’dedi.
Kalıp dışarı çıkıyorlar. Ev sahibi işaret parmağını uzatarak dağları gösteriyor ‘’ bu sıra dağları görüyormusun oğlum, bunlar yedi sıra dağdır en sonuncu dağın dibinde bir köy var. Diyorlarki şimdiye kadar oraya ulaşamamış. Babam zamanında benim bir bacımı o köye gelin verdi ve hediye olarakta ona bir pipo vermişti. Şimdi senden isteğim gidip o pipoyu getirmendir.’’dedi.
Genç kalkıp yola koyuluyor az gidiyor çok ama yol bir türlü bitmek bilmiyor. Çok yoruluyor ve oturup dinleniyor.  Bu sırada kartalın kendisine verdiği söz aklına geliyor. Kartalın kendisine verdiği tüyleri çıkarıp birbirine vuruyor ve birde ne görsün kervan kervan kartal gelip yanına konuyor.  Kartalların miri emir vererek tüm kartallar birleşip bir güç oldular ve gence üzerilerine binmesini istedi. Kartalların üzerine binen genç kısa sürede dağları aşarak bahsedilen pipoyu alıp geri döndü. Köye kaylaktıklarında kartallar onu bir yere bırakarak müsaade isteyip gittiler. Oda köye geldi ve istenen pipoyu ev sahibine verdi.
Ev sahibi bu duruma çok sevindi ve kendi kendine ‘’ ben kızımı bundan daha işe yarayan birine mi vereceğim’’dedi.
Gence de ‘’ sen kızımı almayı hak ettin onu sana vereceğim’’dedi.
Altın avuçlu genç hemen sevgilisine koşup müjdeyi bildirdi. Evin sahibi bunlara yedi gün yedi gece görkemli bir düğün yaptı. Artık evlenmişlerdi çok mutluydular. Altın avuçlu genç birgün ev sahibinin huzura çıkarak tüm hikayesini anlatıp yanından ayrılmak için izin istedi.  Kendisine lazım olacak eşyaları develere yükleyerek eşiyle birlikte baba ocağının yolunu tuttu.
Az gittiler çok gittiler. Dağları, ormanları aştılar ve denizin kıyısında bir yere ulaştılar. Denizin kenarına vardıklarında denizden bir at çıkıp oğlanı yanına çağırarak ‘’ sizler unuttunuz ama ben unutmadım. Senin anne ve baban bana verdikleri sözü yerine getirmediler. Bende seni onlara vermeyeceğim’’dedi.
Genç oğlan ve eşi attan inip kara kara düşünmeye başlıyorlar. Bu sırada gencin aslan ve kurtla yaptığı anlaşma aklına geliyor.  Hemen kucağından kılları çıkarıp birbirine sürttü. Ve birde baktıki alemde ne aslan ve kurt varsa oraya toplanmaya başladı. Bu yırtıcı hayvanlar deniz atına saldırarak onu birkaç dakika da paramparça ettiler.
Deniz atının ölmesiyle gençte özgürlüğüne kavuşuyor. Yırtıcı hayvanlar müsaade isteyip dağılıyorlar. Genç çifte tekrardan evlerine doğru yollarına devam ediyorlar.
Köye geldiğinde anne ve babasının hala sağ olup onu yolunu gözlediklerini görüyor. Evlatlarını çok özleyen anne baba birgün olsun umutlarını yitirmemişlerdi. Oğullarını görünce çok seviniyorlar. Ona sarılıp hasret giderip uzunca süre sevinçten ağlıyorlar. At belasından kurtulan genç eve getirdiği gelini ve anne babasıyla uzun ve mutlu bir hayat sürdürüyorlar.
Onlar erdi muradı biz çıkalım kerevetine

Masal NEHRİ

0 yorum: