Halli Ahmet




Çok yaşlı bir padişah varmış. Bu padişah bir gün öldü. Ve ölmeden önce evlatlarına vasiyet ederek ‘’öldüğü ilk üç gece kabri başında nöbet tutmalarını istedi’’.
İlk gece büyük oğlu kabrin başına gidip kandili yakarak nöbet tutmaya başladı. Gecenin bir vakti batı bölgesinden karanlık bir bulut çıktı. Bu bulut fırtına oldu, kasırga oldu ve gelip mezarın üstünü açtı. Kandili sönen büyük evlat donup kaldı. Bulut cesedi mezardan çıkarıp yüzüne tükürüp gitti.
Sabah oldu büyük evlat mezarın üstünü kapatıp eve geldi. Korkudan kardeşlerine bir şey diyemedi.
Ertesi gece ortanca oğlan nöbet tutmaya gitti. Aynı bulut yine batı bölgesinden çıkıp geldi. Babasına aynı muameleyi yayıp gözden kaybolup gitti. Ortanca oğlanda sabah eve geldi. Oda korkudan kimseye bir şey diyemedi.
Üçüncü gece küçük oğlan nöbet tutmaya gitti. Onun adi Hallı Ahmet idi.
Gecenin ilerleyen saatler batı tarafından karabulut tekrardan görünmeye başladı.
-Bu bulut hiç hayra alamet değil, babamın düşmanıdır kesindir
Halı Ahmet kılıcı çekti ve beklemeye başladı. Fırtınalı bulut hızlıca geldi. Kandil söndü, ortalık karardı. Halı Ahmet baktı ki bulutun için bir yaratık çıkıp mezarı kazmaya başladı. Halı Ahmet kılıcını çektiği gibi yaratığın kafasını olduğu yerde uçurdu.
Kandili yakabilmek için Hallı Ahmet’in yanında kibrit yoktu. Evet, gidip kibrit getirmeye utanıyordu çünkü kardeşlerinin korkup geldiğini söyleyebilirlerdi.
Mezarın başında beklemeye devam etti, bu sırada uzakta bir ışığın olduğunu gördü. Kalktı ve o ışığa doğru gitti. Işığın yanına gittiğinde baktı ki elinde biri beyaz biri siyah ipi dolayan yaşlı bir adam oturmuş.
Yaşlı adama selam vererek
-Dede bunlar ne toptur böyle.
-Bunların biri gündüzdür biri gecedir evladım. Beyaz topu sardığımda gündüz oluyor. Siyah topu sardığımda gece oluyor.
-Dede beyaz ipli topu sarsan gündüz olsun. Bende eve gidip kibrit getireyim sonra siyah ipi tekrar dolarsın.
-Evladım öyle olmaz. Dediğini yaparsam düzen bozulur tüm canlılar ölür.
Halı Ahmet yaşlı adamı yere yatırıp üzerine bir taş koydu. Ve ipleri eline alıp beyaz olanı dolamaya başladı. Önünde bir aydınlık belirmeye başladı. Hallı Ahmet aydınlığa doğru ilerledi.
Baktı ki ilerde bir ateş yanıyor. Ateşe yaklaştı, ateşin üzerinde kırk kulplu bir kazan vardı. Kazanın etrafın da kırk dev yatıyordu. Hallı Ahmet devlerin arasından geçip ateşin başına gitti. Kırk devin zorla kaldırabildiği kazanı alıp yere koydu. Kandilini yaktıktan sonra kazanı tekrardan ateşin üzerine koyup oradan uzaklaştı.
Bir dev uyanmıştı ama Hallı Ahmet’in çok güçlü olduğunu görünce ses çıkaramamıştı. Hallı Ahmet biraz uzaklaşınca dev hemen arkadaşlarını uyandırdı.
-Bir insan yavrusu geldi, kırk devle zorla kaldırabildiğimiz kazanı kaldırdı ateşini yaktı ve kazanı tekrar yerine koydu.
Devler hemen onun peşine düşüp yakaladılar.
-Senden bir şey istiyoruz, eğer yapabilirsen kırk birinci kardeşimizsin yok yapamazsan seni keseceğiz.
-Söyleyin benden ne istiyorsunuz.
-padişahın üç kızı var bize onları getireceksin. Padişahın sarayının etrafı yüksek surlarla çevrilidir. Padişah demiş ki ‘’kim bu yüksek surları aşıp kızımın yanına yaklaşabilirse, kızımı ona vereceğim’’.
-İznimi verin şimdi gitmem gerekiyor. Bana kırk tane halat hazırlayın yarın yine geleceğim.
Devler Hallı Ahmet’ten söz aldıktan sonra onu serbest bıraktılar.
Yaşlı adamın yanına gidip onu da serbest bıraktı. Ve sonra babasının mezarının başına gitti. Üzerinde sabaha kadar bekleyip dualar okudu.
Sabah eve geldiğinde hemen kardeşlerini yanına çağırarak ‘’ bana neden demediniz babamızın başına böyle bir kaza geliyor. O yaratığı bu gece öldürdüm.
-Utanıyorduk söylemeye.
Hadi gelin gidip mezarını yeniden bir güzel yapalım.
Kardeşler gidip babalarının mezarını iyice düzelttiler. Hallı Ahmet’in öldürdüğü yaratığı da bir yere gömüp evlerine geldiler.
Akşam olunca Hallı Ahmet kalkıp devlerin yanına gitti.
Devlerden halatları aldı ve beraber yola çıktılar.
Devler dedi ki ‘’ kazıkları duvara salpayı öyle çıkabiliriz’’.
Devler kazıkları duvara çakmaya çalışıyorlardı ama olmuyordu. Duvar çok ser idi ellerindeki taşlar parçalanıyordu. Hallı Ahmet devleri bir kenara iterek ‘’ çekilin bakalım’’dedi. Yumruğu ile kazığa vurduğu gibi kazık duvara saplanıyordu.
Kazıkları saplaya saplaya duvarın üzerine kadar gitti.
Duvarın üzerine oturup devleri çağırdı ‘’ birer birer gelin kazıkları çakıp bitirdim’’dedi.
Devler duvara çıkmaya başladı. Her gelen devi yanına vardıkları gibi vurup kafalarını uçuruyordu. Bu şekilde kırk devin başını uçurdu. Bunların kulaklarını ve burunlarını kesip kesesine koydu. Padişahın kızlarının odasına gitti ve ayakuçlarındaki kandilleri başuçlarındaki kandille değişti. Sağ taraftaki kandilleri sol tarafa koydu. Sol taraftaki kandilleri sağ tarafa koydu. Onların yüzüklerini çıkarıp parmağına koydu. Kendi yüzüklerini kızların parmağına koydu. Sonra da kesesini alıp evine gitti.
Kızlar sabah kalkıp baktılar ki etraflarındaki tüm kandillerin yerleri değişmiş. Cariyenin yaptığını düşünüp şüphelenmediler.
Ellerini yıkamaya gittiklerinde yüzüklerinin değiştiğini gördüler ve iyi bir durumun olmadığını farkına vardılar. Hemen bir kâğıda başlarına büyük bir kazanın geldiğini yazıp babalarına gönderdiler.
Bu kızlarda canpolatın sevgilisi idiler. Canpolatın göğsünün üstünde güller ve çiçekler açarmış. Kızlar her Cuma bir güvercin olup onuna giderlerdi. Akşama kadar eğlendikten sonra akşam yine evlerine dönerlermiş. Kimse bunların canpolatın sevgilisi olduğunu bilmiyordu.
Babaları kızlarının durumunu haber alınca hemen şehre gelen yedi yolun üstündeki köprülere nöbetçi koydu ve gelen gidenlere soruyorlardı.
-Sizler böyle bir şey yaptınız mı diye soruyorlardı.
Herkes hayır deyip geçiyordu.
Bir gün Hallı Ahmet kardeşlerine dedi ki
-Gelin gidip biraz gezelim
-Gönlün istiyorsa gidip gezeriz kardeşim.
Bunlar kalkıp atlarına atlayıp dağlara gittiler. Dağlarda avlanıp eğlendiler. En sonunda yüksek bir dağın üzerine çıktılar.
Hallı Ahmet dürbünü alarak sağı solu kontrol etmeye başladı. Baktı ki padişah yedi yolun üzerine nöbetçiler koymuş.
Kardeşlerine dönerek
-Hele gidip bakalım onlar kimdir ne istiyorlar.
 Atlarına atlayıp nöbetçilerin yanına gittiler.
Padişah bunlara sorarak
-Siz yiğitlerden biri bunu yapmış olmasın. Kapımda kırk devin ölüsü var.
-Evet, ben yapmışım dedi Hallı Ahmet
-Sana nasıl inanabilirim ki.
-Yüzüklerini getirip göstereyim size.
Hayır, ben bir tek yüzüklere inanmam. Belki aynısını yapmışsın.
Hallı Ahmet gidip atının üzerine bağlı keseyi alıp getirdi.
Padişahın yanında açara
-Şimdi inandın mı?
-Bu defa inandım sana yiğit delikanlı.
Padişah kızlarını yanına getirdi ve ‘’ devleri öldürüp sizin yüzüğünüzü değişen yiğitle evleneceksiniz’’dedi.
-Hayır, biz bu gençle evlenmeyiz şartımızı yerine getirmedikçe.
Şartınız nedir kızlarım.
Şartımız bu yiğit kırmızı topraklı ülkede yaşayan canpolatı öldürüp göğsünde ki güllerden bize getirmediçe evlenmeyiz onunla.
-Peki gideceğim ama gittiğimde kardeşlerim sizlere emanettir. Geldiğimde eğer başlarına bir şey gelmişse ülkeyi başınıza yıkarım.
Hallı Ahmet gittikten sonra padişah ‘’ bu nerde gidip canpolatı öldürecek’’dedi.
Kardeşlerinin birini kaz çobanı, diğerini de kuzu çobanı yaptı.
Hallı Ahmet az gitti, çok gitti beyaz ülkeye vardı. O ülkenin insanları da beyazdı. Ülke de bir köşke rastladı. Baktı ki köşkün için de yirmi tane kız oynuyor.
Bazılar kırmızı elbise giymişti, bazıları beyaz elbise giymiş, bazıları pembe elbise giymiş, yalnız siyah elbise giyen biri oturup onları izliyormuş.
Siyah elbiseli kadın Hallı Ahmet’i görünce kalkıp yanına geldi.
-Buradan hemen uzaklaş beyaz dev gelirse seni parça parça eder.
-Dev hangi yol üzerinden gelecek.
-Doğu tarafındaki yoldan gelecek
Doğu yolundan bir süre devam eden Hallı Ahmet beyaz ülkenin devi ile karşılaşıyor. Devle savaşmaya başlıyor. Hallı Ahmet onun da kafasını uçuruyor. Devi öldüren Hallı Ahmet tekrar köşke geliyor.
Köşke oynayan renkli giysili kızlar siyah giyip oturmuşlar. Siyah giyinmiş kızda renkli elbise giymiş oynuyor.
Siyah giysili kızlar devin ruhuymuş onun yasını tutuyorlarmış.
Diğer kızda milyaket padişahının kızları imiş.
Hallı Ahmet onlara kardeşi gibi davrandı. O akşam orda kaldıktan sonra sabah yine yola koyuldu.
Az gitti çok gitti siyah toprağın ülkesine vardı. Aynı şekilde o ülkenin sahibi olan kara devi de öldürdü.
Yine yoluna devam etti ve sonunda kırmızı toprağın ülkesine vardı
Orada da köşke gitti. Renkli giysili kızlar oynuyor. Siyah giysili kız oynamıyordu.
Siyah giysili kız hemen gelip Hallı Ahmet’i uyardı.
-Çabuk git buradan kırmızı dev geldiğinde sana üfleyerek seni öldürür. Onun ağzından ve burnundan ateş çıkıyor.
-Hangi yoldan geliyor bu dev.
-Mifak yolu üzerinden geliyor.
Hallı Ahmet’i uyaran kız tekrar köşküne döndü.
Hallı Ahmet ise devi karşılamaya gitti. Biraz gittikten sonra dev ile karşılaştı. Ve ikisi kavgaya tutuştu. Hallı Ahmet devin ateşli nefesi karşısında direnemiyordu. Her yanmış vaziyette bitkin düştü. Dev onu getirip evin dbir direğine bağladı. Kandili başının üzerine koyduktan sonra gidip yattı.
Siyah giysili kız Ahmet’in yanına gelerek,
-Seni çözersem devi öldürebilir misin?
-Hayır, bunu yapacak halde değilim, her tarafım yanmış.
-Peki, o zaman onun kılıcını katran küpünden çıkarabilir misin?
-Hayır yapamam.
Kız gitti Allah’a bolca dua etti kendisine güç vermesi için. Duası kabul olunan kız kılıcı yerinden çıkarıp getirebildi.
Hallı Ahmet’i ata bindirdi. Kılıcıda eline verdi.
-Bedeninin dermanı yaşlı bir adamda var, babamın ülkesinde yaşardı daha önce ama şimdi filan şehre sürgün edilmiş.
Onun yanına git seni iyi edecektir.
Hallı Ahmet atını sürüp o adamın yanına gitti.
Ahmet karşılayan yaşlı adam
-Milyaket padişahının kızı mı seni gönderdi?
Evet, o beni gönderdi.
Yaşlı adam bunu dermanlayıp iyileştirdi.
Atının kulağına katran sürerek dışarı bıraktı. Hele kalk atına bin bakalım beni duyabilecek mi?
Hallı Ahmet ata binip biraz ileri gitti. Yaşlı adam ıslık çaldı ve at ürktü.
Yaşlı adam atın kulaklarına biraz katran sürdü. Hallı Ahmet’i yine gönderdi. Bu defa ne kadar ıslık çaldıysa at duymadı.
Yaşlı adam Hallı Ahmet’e dedi ki
Şimdi gidebilirsin. Dev senin atını görünce ıslık çalacaktır. Ne yapsa da at ürkmeyecek. Sen de o zaman onun kafasını uçurabilirsin
Hallı Ahmet devin köşküne yaklaştığında baktı ki kırmızı dev sinirli bir şekilde ona doğru geliyor. Dev ne kadar ıslık çaldıysa at duymadığı için ürkmedi. Hallı Ahmet bir darbeyle onun kafasını uçurdu. Ve dönüp yaşlı adamın evine geldi.
-Devi öldürdün mü oğlum
-Evet, öldürdüm onu. Peki, canpolata nasıl ulaşabilip onu da öldürebilirim.
Padişahın üç kızı bunun sevgilisidir. Şimdi onlar senin gideceğinden bahsetmiştir. Canpolat kılıcıyla yolda seni bekliyordur. Seni tanımaması lazım yoksa seni hemen öldürür. Yüzündeki beni keselim, bir gözünü de çıkaralım ve ayağını da topal yaptık mı? O seni tanıyamaz. Kızların tarif ettiği kişi olduğunu çıkaramayacaktır.
Sana diyecek ne arıyorsun buralarda, sen de diyeceksin senin yanına çalışmak istiyorum onun için geldim.
O buna sevinecek ve bende böyle bir şey arıyorum diyecek.
Evine gittiğinizde sana asman için kılıcını verecek. Hemen alma bu keskindir alamam de. Bunu iki üç defa söyle o korkma al diyecek. Sende titreye titreye kılıcı al yerine as. O korkak biri olduğunu düşünecektir. İkinci defa kılıcı asman için verdiğinde arkasından dolaş ve sırtına geçtiğin kafasını uçur hemen.
Yaşlı dede sen nasıl uygun görüyorsan öyle yaparız.
Hallı Ahmet’i sakat yapan yaşlı adam onu yolcu etti.
Bu sırada canpolat da yolda onun gelmesini bekliyordu. Baktı ki topal biri hey düşüp hey kalkıp buna doğru geliyor. Kızların tarif ettiği adam olmadığını düşündü.
Topal adama dik dik bakarak
-Ne arıyorsun buralarda.
-Senin yanında hizmetçi olmaya geldim.
-Bende böyle bir şey arıyordum.
Canpolat bunu evine götürdü. Ve tekrar yolun başına gelip Hallı Ahmet’in yolunu gözledi.
Hallı Ahmet’e ev de akşama kadar onun gelmesini bekliyordu.
Akşam eve gelen canpolat
-Kılıcımı duvara as.
-Korkuyorum bir yerimi keser.
Birkaç defa aynı rolü yapıp korka korka titreyerek kılıcı götürüp astı. Canpolat bunun korkak biri olduğunu emin olduktan sonra. Hallı Ahmet kılıcı aldı ve Canpolatın arkasından dolanırken kafasını uçurdu.
Cepleri girip odaların anahtarını çıkardı. O gün Cuma idi padişahın kızları gelecekti. Hallı Ahmet anahtarlarla tüm odaların kapılarını açtı. Bahçeye geçti, bahçe çok güzel süsler ve bitkilerle doluydu. Gidip bir oturağın arkasına gizlendi. Bir süre sonra baktı ki kızlar geldi.güvercin şeklinden çıkıp üç güzel kız olup canpolatı beklemeye başladılar. Hallı Ahmet onların canpolatın sevgilisi olduğunu padişaha ispatlamak istedi. Düşünüp taşındı ve sonunda kızların eteklerinden birer parça bez kesti. Kızlar çok beklediler canpolat ortaya çıkmayınca onlarda uçuşup gittiler.
Hallı Ahmet bulunduğu yerden çıktı ve canpolatın göğsünün üstünden biraz çiçek ve gül kopardıktan sonra yaşlı adamın yanına gitti. Yaşlı adam dermanlar getirip gözünü ve ayağını iyileştirdi.
-Devlerin evinde bulunan esir kızlar gitmiş mi acaba.
-Üç dört gündür evlerine gitmişler oğlum.
-Peki, ben nasıl yapıp onları getirebilirim.
-Bir sözüm var eğer yerine getirirsen kızları da getirebilirsin getiremezsen kızları da bulamazsın
-Sözün nedir söyle yerine getireyim.
Sözüm odur ki sen milyaket padişahının ülkesine git. Orada insanlar kırk gün, kırk gece uyur, kırk gün kırk gece uyumazlar. İki üç gündür uykuya dalmışlar.
Ama benim karım uyanıktır beni bekliyor. Onu bana getirmezsen kızlara da ulaşamazsın.
-Onların ülkesi hangi taraftadır.
-Mışrik tarafında denizin ortasındadır.
-O denizi nasıl geçeceğim?
-Sana bir avuç un vereceğim, denizin kenarına gittiğinde unu denize serp önünde yol açılır ve sen denizi geçersin.
Yaşlı adam Hallı Ahmet’e bir avuç un vererek onu yolcu etti. Hallı Ahmet denizin kenarına geldiğinde unu denizin üzerine serpti, denizin üzeri yol oldu. Ve Hallı Ahmet milyaket ülkesine gitti.
Memlekette herkes uyuyordu. Yaşlı adamın karısı Hallı Ahmet’i karşılayarak
-Hallı Ahmet buyur otur.
-Nerden biliyorsun Hallı Ahmet olduğumu?
-Biliyorum benim kocam seni buraya gönderdi.
Hallı Ahmet biraz oturup biraz dinlendikten sonra.
-Devler ülkesinden gelen kızların yerini biliyor musun?
-Onların yerini biliyorum ama beni kocamın yanına götürmedikçe onların yerini söyleyemem.
Hallı Ahmet söz verdi adına eğer kızların yerini söylerse kendisini kocasının yanına götürecekti.
Kadın Hallı Ahmet’in önüne düşerek kızların olduğu yeri gösterdi. Kızlar Hallı Ahmet’i görünce yerinden çıktılar.
Hallı Ahmet iki gündür orada bekliyordu. Hazırlıklar yapılıyordu. Yaşlı kadını da yolcu etmeyi unutmuştu Hallı Ahmet.
Tam yola çıkacakken şehrin halkı uyandı bunların peşine düştü. Hallı Ahmet kaçıp onlardan kurtulmayı başardı. Tekrardan kadının evine gitti. Halk kızları da tekrardan yerlerine götürdüler.
Hallı Ahmet kırk gün gizlendikten sonra halk tekrardan uykuya daldı.
Yaşlı kadın yine ‘’ beni kocamın evine götürmedikçe kızları götüremezsin’’ dedi.
-Sen aklımdan çıkmıştın teyze. Gel seni şehrin dışına götüreyim. Sonra gidip kızları getireyim beraber devam ederiz.
-Olur, oğlum nasıl istersen.
Hallı Ahmet gidip kızları olduğu yerden çıkardı ve yaşlı kadının yanına geldiler. Denizin kenarına vardıkların da elinde kalan biraz unu da denize serpti denizin üzerinde yol açıldı. Yaşlı kadını götürüp evine teslim etti.
Yaşlı adamdan vedalaştılar ve kırmızı devin ülkesine gittiler. Devin ne serveti varsa aldılar. Sonra siyah devin ülkesine de gittiler onunda tüm servetini alıp beyaz devin ülkesine gittiler. Orada da altınlarını alıp kervanlarını yüklediler. Padişahın şehrine gittiler. Şehrin yanında konakladılar. Padişaha durum bildirildi hemen. Padişahta Hallı Ahmet’in kardeşlerini hamama göndertip yıkattı. Onlara güzel elbiseler giydirdi.
Hallı Ahmet padişahın huzuruna çıkarak
-Bana kızlarını çağır.
Padişah kızlarını çağırdı hemen. Hallı Ahmet getirdiği gülleri ve çiçekleri bunların önüne döktü.
-Siz kimsenin sevgilisi değilsiniz, değil mi ?
-Hayır
-Elbiselerinizi kim dikmiş.
-Filan terzi dikmiş.
Hallı Ahmet terziyi çağırtarak
-Sen neden kızların elbiselerine yama vurmuşsun.
-İlk defasında yanıma geldiklerinde elbiselerini eksiksiz dikmiştim.  Daha sonra bana yine gelerek, yırtık elbiselerini göstererek. Ellerinde getirdikleri parçayı yırtık yere dikmemi istediler. Bende diktim.
Hallı Ahmet cebindeki parçayı çıkararak
-Sizler canpolatın evine geldiğiniz de bu parçaları sizin elbiselerinizden kestim. Hani kimsenin yâri değildiniz?
 Hallı Ahmet orada kılıcını çektiği gibi onlarında padişahında kafasını uçurdu.
Milyaket padişahının kızlarından küçük olanın kendine, ortancayı ortanca abisine, büyüğünü de büyük abisine aldı. Kendisi de gidip padişahın tahtına oturdu.

Kürtçeden çeviri: MASAL NEHRİ

0 yorum: