Ali ve yedi devin masalı


Eski zamanların birinde küçük bir şehirde,  çok korkak ve pısırık bir adam ile karısı yaşarlarmış. Ali o kadar korkakmış ki kedi ve köpek korkusundan çarşıya bile çıkamıyormuş. Sürekli tandırın başında oturup tütününü içermiş.
Karısı ne yapar eder Ali’yi bir türlü dışarı çıkaramazmış. Komşuların verdiği sadaka ile geçiniyorlardı.
Çevredeki herkes tarafından korkak Ali diye tanınırdı.  Bu korkaklığı dillere destan olmuştu.
Eşi de Ali’nin herkes gibi yiğit olmasını istiyordu. Kocasının diğer kadınların kocası gibi çalışıp ekmeğini kazanmasını hayal ediyordu hep. Komşuların dalga geçmesi en çok onu üzüyordu. Bu duruma bir çare bulmak için gece gündüz düşünüyordu.
Bir gün konu komşu toplanıp Ali’yi dışarı çıkarmak için bir çare arayışına girdiler.  Ali’nin eşine sordular
‘’ Ali en çok neyi seviyor’’
-O en kurabiye ve börekleri sever. Bunları gördü mü ruhu tazelenir adeta.
-Biz gidip börekler, çörekler yapıp damdan aşağıya dökelim. Sende ona seslen de ki ‘’ dışarıda börekler yağıyor yetiş bizde toplayalım’’. O dışarı çıkar çıkmaz kapıyı üzerine kapa.
- fikriniz çok güzel, hemen işe koyulalım.
Komşular tüm hazırlıkları yaptılar ve kazanlar dolusu börek ve çörekleri alıp evin üstüne geldiler. Börekleri aşağı doğru dökmeye başladılar. Ali’nin eşi hemen işe koyuldu ve ‘’ Ali yetiş dışarıda börekler yağıyor’’ Ali böreklere baktı ama yerinden kalkmak istemedi.
-Hanım sen topla getir ben yerim.
Hanımı baktı Ali yerinden kalkan değil. Çocuklara börekleri toplamaları için işaret etti. Çocukların börekleri topladığı gören Ali’nin içi gitti. Dayanamadı ve kapıya doğru yöneldi. Ama yinede her adım işkence gibi geliyordu ona. Kapının önüne kadar zoraki de olsa gelebildi. Kapının önüne vardığında eşi hemen arkasından kapıyı kapattı.
Ali baktı kapı kapandı anladı bir oyun olduğunu. Kapıya dayandı ‘’ kadın kapıyı aç yoksa köpekler, kurtlar beni yiyecek birazdan’’ yalvardı yakardı ama kapıyı açtıramadı eşine. Börekleri yemeye gelen kedi ve köpekleri görünce korkusu daha da artıyordu.
-Vallahi bunlar şimdi parçalayacaklar.
Cesaretini toplayıp yerden bir taşı alıp köpeklere fırlattı. Taştan korkan köpekler sağa sola kaçıştılar. Onların bu halini gören Ali vay be ben erkekmişim kendimden haberim yokmuş, bu köpekler ben korkuyorsa her şey benden korkar.  Akşama kadar kapıda bekledi ama kapıyı açan yoktu.
Ali anlamıştı dışarıda kalacağını. Cebine börekleri doldurdu ve eşinden bir çuvaldız, bir avuç un ve birazda ip istedi. Eşi bunları kapının aralığından ona verdi. Karanlık çökünce Ali’de yerinden kımıldanmaya başladı. Şehrin sokakların doğru ilerledi. Sokakta birkaç köpek havlayarak üstüne gelmeye başladı. Ali korkusundan titriyordu artık sonunun geldiğini düşündü. Cesaretlenip yerden bir taşmak istedi yere eğilirken cebinden birkaç börek düştü. Bunların taş olduğunu sanan köpekler koşarak uzaklaştılar. Ali’nin güveni daha da yerine gelmişti ‘’ vay be bu canavarlar gece vakti benden korktuklarına göre benden daha yiğit biri yok bu alemde’’ dedi.
Tütünü yakmak için sağı solu gezdi ama bir ateş bulamadı. Aklı başından gitmiş gibi yoluna devam Ali bir baktı ki şehirden baya uzaklaşmış. Uzaklar da bir ışık gözüne çarptı. Kendini o ışığa doğru tuttu ve yoluna devam etti. Yol almasına rağmen bir türlü varamıyordu ışığa. Az gitti çok gitti sonunda bir dağın kenarında ışığa vardı. Geldiği yerde büyükçe bir ateşin etrafında yedi tane dev oturmuş sohbet ediyorlardı. Bunlara selam veren Ali rengini belli etmeden tütününü tüttürdü.
Devler şimdiye kadar böyle bir manzarayla hiç karşılaşmamışlardı. Gecenin bir vakti biri izinsizce aralarına gelip tütününü yakıyor ve dumanını da bunların yüzlerine üflüyordu. Ve bunu yapan da bir ademoğlu idi. Devler başka bir dilde kendi aralarında konuşmaya başladılar.
-Bu kimdir böyle, dev değil kesin, insan olsaydı bu şekilde aramıza dalamazdı. Bunda bir tuhaflık var. Nasıl oluyor da bu kadar korkusuz olabiliyor. kendi aralarındaki konuşma uzadıkça uzuyordu. Bunun cinlerin yiğidi olduğunu düşünmeye başladılar ve kemikleri titremeye başladı. Planlarını yaptılar ve onu uykuda kılıçları ve topuzlarıyla öldürmeye karar verdiler.
Devlerin en büyüğü sözü aldı ve ‘’ bu korkusuz misafirimiz gecenin bir vakti bu dağlara gelebildiğine göre oda artık bizim sekizinci kardeşimizdir’’ dedi.
Uykuları geliyormuş gibi yaparak yatmak istediklerini belli ettiler. Ali’ye de bir yer hazırladılar hemen.
Onlar odalarına çekildiler. Ali’de odasına geçti. Yatağına girdi ama yatak rahat gelmedi ona yorganını alarak karanlık odanın içinde bir köşeye çekilip yattı.
Gecenin bir vakti kapının sesiyle Ali uyandı baktı ki devler. Kılıçları ve topuzlarıyla ellerinde ne varsa döşeği dövüyorlar. Bir süre sonra onun öldüğünden emin olduktan sonra çıkıp gittiler.
Sabahleyin üç dev kahvaltı hazırlıklarını yapmak için dışarı çıktıklarında bir de ne görsünler Ali dışarıda yeni uyanmış esniyor. Çok şaşırdılar renkleri sarardı adeta. Büyük kardeşleri Ali’ye dönerek
-Hayırlı sabahlar ey sekizinci kardeş. Gece rahat uyuyabildin mi?
-Çok yorulmuştum gayet güzel yattım.
-Gece hiç uyanmadın mı?
- Gece bir ara birkaç pire ısırdı beni, onun dışında rahat uyuyabildim.
Devin yüreği büyük bir korku düştü ve hemen kardeşlerini etrafına toplayarak ‘’ bu nasıl bir varlıktır ki o kadar darbemize rağmen, bize diyor ki birkaç bit ısırığı dışında bir şey olmadı. Bu darbeler karşısında filler dayanamazdı. Söyleyin bana ne yapabiliriz’’ dedi. Sinirli bir ses tonuyla.
Kardeşler biri ‘’ hele biraz iyi geçinmeye başlayalım bakalım nasıl olacak’’ dedi.
Böylece bir barış ortamı süsü verdiler ve aradan birkaç gün geçti devler Ali’yi çağırarak ‘’ kardeş biliyorsun sende bizim kardeşimizsin, bizler sırayla filan dereye gidip içme suyu getiriyoruz, bugün sıra sende’’dediler.
Ali koca fıçıyı alıp suya gitti. Devler aliyi gönderiler ama baktılar ki bir türlü gelmiyor. Büyük dev kardeşlerinden birini seslenerek ‘’ hele git bak be neden gelmedi’’ dedi.
Küçük kardeş kaklı gitti. Ali’nin yanına vardığında sordu ‘’ nerde kaldın kardeş akşam oluyor neden gelmiyorsun’’ dedi.
-Hiç sorma kardeş  fıçıyı dolduruyorum ama dereyi çıkmadan suyu içip bitiyorum ve tekrar dönmek zorunda kalıyorum.
-Kardeş sen zahmet etme ben alırım artık.
Böylece Ali dolu kaldıramadığı suyu deve taşıtarak eve geliyor.
Ertesi gün sıra ağaç getirmeye geliyor. Bu defa Ali’yi ağaç getirmesi için ormana gönderiyorlar. Ali ağaç getirmeye gidiyor ama yine gelmiyor. Devler yine meraklanıp bir kardeşlerini Ali’nin ardı sıra gönderiyorlar. Devlerden biri Ali’nin yanına geliyor ve bakıyor ki Ali eline bir almış ormanın etrafını dolanıyor.
-Ne yapıyorsun Ali kardeş.
-Görmüyor musun ağaç getirmek için ormanın etrafını dolanıyorum. Hepsini bir defa alıp getireceğim.
-Hayır, Ali kardeş ormanın hepsini ne yapacağız. Dur ben birkaç dal toplarım alıp gidelim.
Dev hemen etraftan ağaçları topluyor ve evin yolunu tutuyorlar. Yolda dev Ali’yi de boynunun üzerine oturtuyor. Dev çok şaşırıyor, bu kadar güçlü biri nasıl böyle hafif olabiliyordu.
-Ali kardeş çok güçlü birisin lakin yükte çok hafifsin.
-Ben ağırlığımı hissettirmek istemiyorum sana.
-Hele biraz hissettir Ali kardeş bakayım ne kadar ağırsın.
Ali cebinden çıkardığı çuvaldızı hafifçe devin boynuna bastırıyor.
Boynu çok ağrıyan dev ‘’ vay vay öldüm Ali kardeş inandım sana ‘’ dedi.
-Bu ağırlığımın birazıydı fazlasını göstereyim mi?
-Hayır, kardeş inandım sana
Akşam durumu kardeşlerine açıyor dev. Diğerleri daha da çok korkmaya başlıyorlar.
Büyük kardeş ‘’ yarın meydan da gündüz gözüyle bunun gücünü sınayalım birde’’ dedi.
Sabahleyin toplanan devler Ali’yi de çağırarak ‘’ Ali kardeş hele biraz gücümüzü gösterelim.’’
-Nasıl göstereceğiz dev kardeşler.
-Avucumuza bir taş koyacağız ve onu sıkarak un haline getireceğiz.
Devlerin hepsini eline bir taş aldı ve sıkmaya başladılar. Ali’de eline aldığı taşı arkasında sıkıyormuş gibi yaparak, kesesinden bir avuç un ile değişiyor.
Herkes sırasıyla elini açıyor hepsinin elindeki taş toprak olmuştu ama Ali’nin elindeki taş un olmuştu.
Bunu gören devler daha da çok korkmaya başladılar. Ve aralarında bir toplantı yaptılar.
Büyük kardeş diğer kardeşlerine dönerek ‘’ bundan kurtulmalıyız artık, biz yalandan ayrılıyormuşuz numarası yaparak Ali’den kurtulabiliriz’’dedi
Ali’yi de çağırarak ayrılmak istediklerini söylediler. Ve onun payına düşen bir küp altını da vererek bir devin sırtına bindirip evine gönderiyorlar.
Devi Ali’yi getirip evine bırakıyor.
Dev Ali ile vedalaştıktan sonra evine giderken yolda tilki ile karşılaşıyor. Tilki devi görünce ‘’ nerden geliyorsun ey güçlü dev’’
-Ben yiğit Ali’yi evine bıraktım ve şimdi kardeşlerimin yanına gidiyorum.
-Yiğit Ali mi oda kimmiş?
Dev Ali’nin evini tarif ediyor.
Tilki bunları duyunca devle dalga geçiyor.
-Yahu ne yiğidi o bahsettiğin bu şehrin en korkak insanıdır.
-Nasıl olur tilki kardeş o çok yiğittir.
-O bir kediden bile korkar, inanmıyorsan beraber gidelim ben onu korkutayım.
-Hayır, tilki kardeş bir şartla seninle gelirim. Kuyruğunu ayağıma bağlayacaksın. Sana güvenmiyorsun kaçabilirsin.
-Peki, dev kardeş nasıl istiyorsan öyle yaparız.
Tilki kuyruğunu devin ayağına bağlayarak Ali’nin kapısının önüne gidiyorlar.
Dev kapıda gür bir sesle Ali’ye seslenerek ‘’ çık dışarı korkak Ali bizi kandırdın demek’’
Devin sesini duyan Ali kendinden emin bir tavırla
-Kadın bu devin kafası ona ağırlık yapıyor. Hele babamın o demir kesen kılıcını getir de bunun kafasını fırlatayım.
Bu sözleri duyan devin eli ayağı birbirine karışıyor ve tabana kuvvet diyerek koşmaya başlıyor. Ayaklarının altında bağırıp çağırıyor ama dev onu dinlemiyor bile ve onu bir sakız gibi ayaklarının altında eziyor.
Ali’de bu tecrübeden sonra bölgeye dev avcısı ile nam salıyor ve getirdiği altınlarla mesut bir hayat yaşıyor karı koca.


Masal NEHRİ

0 yorum: