Sındirnevat
Sındirnevat adında bir genç
varmış. Bu genç abisi ve babası çobanlık yaparak geçimlerini sağlıyorlarmış.
Akşam olunca baba ve oğullar
şehrin içine girer hakları olan ekmekleri ev ev dolaşarak toplarlarmış. Babası
ve abisi ekmeklerini eve götürürlermiş ama Sındirnevat ekmeğini toplayıp denize
atarmış.
Babası ‘’oğlum neden böyle
yapıyorsun’’dedi.
-Balıklarında karnı doysun.
Bu hayattan sıkılan Sındirnevat
karar verip dünya turuna çıkmış.
Bir dünyanın nasıl bir yer
olduğunu göreyim hep aynı yerde yaşamaktan sıkıldım artık.
Yola çıkan Sındirnevat bir şehre
vardı.
Şehirde yaşlı bir adam bağırıyor
‘’ benim yanımda çalışacak bir adam arıyorum. Bu adama işi karşılığında, on
dirhem, bir altın vereceğim ve bir gece de kızımla yatacak. Kızım da çok
güzeldir’’
-Çok güzel bir teklif hem paramı
alacağım hem de kızıyla yatacağım.
İşlerini yaptı, parasını aldı ve
adamın kızıyla da sabaha kadar yattı.
Sabah olunca haz eyne adındaki
yaşlı adam Sındirnevat’ı yanına çağırdı ‘’ kılıcını getir buraya bu atın
kafasını uçuracaksın’’ dedi.
Sındirnevat bir vuruşla atın
kafasını uçurdu.
Haz eyne yemek yapmıştı ve
Sındirnevat’ı da çağırdı yemeğe. Sofra da oturdular Sındirnevat yer yemez
bayıldı. Yaşlı adam yemeğe ilaç katmıştı.
Haz eyne atın karnını deşti ve
Sındirnevat’ı atın karnına oyarak, karnı dikti. Orada yaşayan büyük bir kartal
gelip bunu alıp karşı tarafta olan adanın içine götürüp bıraktı. Sındirnevat
gözlerini açtığında karanlık içindeydi. Atın karnını deşerek dışarı çıktı. Haz
eyne’ye seslendi Allah evini yıksın bunu neden bana yaptın.
-Korkma sana sandalımı
göndereceğim dönebilmen için.
Orada parlak kayalar var onları
kayığa doldur sonra sana yolu tarif ederim. Sındirnevat hemen kayığı doldurdu
taşlarla.
-Hadi bana yolu göster kayığı
ağzına kadar doldurdum.
-Senin gibi binlercesini oraya
yolcu ettim sen sonuncusun. O adaya giden daha dönmemiştir.
Sındirnevat adaya baktığında ne
görsün, her taraf insan cesetleriyle doluydu. Vay benim başıma gelenler bende
bu sihirli adada aç susuz ölüp gideceğim. En iyisi kendimi suya atayım hiç
olmazsa yolda ölürüm.
Balıklar onu suda görünce ‘’ bu
Sındirnevat’tır. O bize çok yardım etti. Onu sudan kurtarmalıyız.
Balıklar onu karaya kadar taşıyıp
boğulmaktan kurtardılar.
Karaya Çıkan Sındirnevat: eğer
ben Sındirnevat isem intikamımı Haz eyne den alırım.
Haz eyne diğer ismi de Kose idir.
Kose yine her zaman ki gibi
çarşıya çıkıp bağırıyordu ‘’ kim gelip bana bir saat çalışırsa ona on dirhem,
bir altın vereceğim ve bir gece kızımla yatacak.
Sındirnevat kılık değiştirip
Kose’nin yanına gitti.
-Kose ben gelip yanın da çalışmak
istiyorum.
-Buyur o zaman evime gidelim
Kose’nin evine gittiler.
Sındirnevat içinden ‘’ sen beni oraya gönderdin. Şimdi sıra bende, ben seni o
adaya göndereceğim’’dedi.
Sabah Kose ve Sındirnevat atı
dışarı çıkardılar.
-Sındirnevat atın kellesini uçur.
Kose gidip yemeği yaptı ve yine
üzerine ilaç serpti.
-Hadi gidip yemek yiyelim işimiz
var daha çalışacağız.
Yemeği getirip Sındirnevat’ın
önüne koydu.
Sındirnevat ‘’Kose şu yukarıdaki
kartalı görüyor musun vallahi o beni yiyecek. Çok büyük kartal ondan
korkuyorum, tepemizde çok geziyor.
Kose yukarı kartala bakarken,
Sındirnevat hemen tabakların yerini değiştirdi.
Kose iki lokma yemeden düşüp
bayıldı. Sındirnevat atın karnını deşti ve bunu içine koyarak üzerini dikti.
Kartal atıp adaya götürdü. Kose gözlerini açtığında neler olduğunu anladı.
-Vay benim evim yıkılsın, başıma
neler geldi.
Atın karnından dışarı çıktı,
gönderdiği adamların cesetleri etrafında doluydu.
Sındirnevat’a seslenerek ‘’ ne
olur beni buradan kurtar, hangi yoldan geldiğini bana göster.
-Sana yolu göstereceğim söz
veriyorum. Ben sana bir şey etmedim sen ne yaptıysan karşına çıktı.
Sana kayığı göndereceğim. Kayığı
o taşlarla doldur gönder bende sana yolu göstereceğim.
Kose kayaları kayığa doldurup
gönderdi.
Sındirnevat ‘’ Kose suyu görüyor
musun? Ben o suya atlayıp geldim sende öyle yap dedi.
Kose suya atladı. Onun suya
girdiğini gören balıklar
-Bu kose’dir, insanları mahvetti
tutun onu lime lime edin.
Balıklar Kose’yi yiyip
kemiklerini bıraktılar sadece.
Sındirnevat altınlarını alıp
Kose’nin evine geldi.
Kose’nin kızı onu görünce ‘’
nasıl babamın elinden kurtulabildi?’’ dedi.
-Onu balıklara yem ettim, o Kose
ise ben Sındirnevat’ım
Kose’nin evi altınlarla dolu
imiş. Sındirnevat bir gün düşündü ve ‘’ bu kadar altını ne yapacağım, en iyisi
yine dünyayı gezmeye çıkayım’’dedi.
Kose’nin kızını da yanına aldı ve
kayığa binerek denize açıldı. Kose’nin kızının bir kızı ve birde oğlu vardı.
Onları da yanına almıştı Sındirnevat.
Denizde fırtına çıktı.
Kose’’nin kızı ‘’ Sındirnevat
kimin hali bizim halimizden perişandır acaba?
-Sen Kose’nin kızısın. Çok şükür
kayıktayız. Kayıkta suyun üzerindedir. Suda Allah’ın rahmetinin üzerindedir.
Çok şükür halimiz iyidir. Biliyor musun kimin hali iyi değildir. Bir insan ki
evine misafir geldiğinde misafirin önüne koyacak bir şeyi yoksa işte o insanın
vaziyeti iyi değildir.
Fırtına daha da gürleşti ve kayık
ikiye bölündü.
Kose’nin kızı denize düştü.
Kose’nin kızı bu senin yolundur
sende baban gibi rahmeti olmayan bir insansın.
Kız ve oğlanla birlikte bir
tahtaya tutunup yola devam etti Sındirnevat. Sonunda tahta bir karaya ulaştı.
Denizin yakınında bir şehir
vardı. Sındirnevat o şehre gitti. Şehirde hiç kimse yoktu. Sağa sola baktı ama
kimseyi bulamadı. Gitti bir hana girdi. Baktı ki bir yaratık gelip şehri
kolaçan etmeye başladı. Aradı taradı kimseyi bulamadı. Ve sonra bir minareye
çıkıp şehrin etrafını izledi. Olduğu yerde yattı.
Sındirnevat ‘’ bu yaratık tüm
şehri yemiştir, onu öldürmeliyim. Bugün günlerden Cuma dır, bakalım yine ne
zaman gelecek’’.dedi
Sındirnevat ertesi gün gidip
minarenin altını kazıp. İçini gülle ve barutla doldurdu. Barutun bir ucunu
minarenin altında bıraktı, bir ucunu da saklandığı yere getirdi. Aradan birkaç
gün geçti. Yaratık yine geldi şehre. Sağa sola baktı kimseyi bulamadı. Her
zaman çıktığı minareye gitti. Ve orada yattı.
Sındirnevat barutu ateşledi.
Minareye yetişen ateş paramparça etti. Yaratığın en büyük parçası kulağı kaldı.
Sındirnevat artık rahattı, çıkıp
şehri geziyordu. Cebine yemek doldurup yiyordu. Cebinden düşen ekmek
parçalarını üç tane güvercin topluyordu. Sındirnevat’da ekmekleri bunların
önüne sere sere bir odanın içine kadar getirdi. Güvercinler içeri girince
Sındirnevat koşup kapıyı kapattı. Kuşlardan ikisi kaçıp kurtulabildi. İçerde
kalan güvercin birden bir kız oldu. Bu kız huri idi.
Sindirnevat’a yalvararak ‘’ Ey
Allah’ın kulu beni serbest bırak. Sen yazıksın beni bırak. Görüyorsun ben bir
huriyim.
-Ben tek başıma almışım bu
şehirde seni nasıl bırakabilirim.
Huriyi kendine hanım yaptı ve
onunla evlendi. Bir kızları ve oğulları oldu. Şehirde onundu bir sıkıntıları da
yoktu.
Bir gün şehre bir genç geldi.
Sındirnevat’a selam verdi.
-Beni tanımadığını biliyorum.
Önce sana kendimi tanıtayım. Ben bu kadının kardeşiyim.
-Kurban hoş gelmişsin başım gözüm
üstüne gelmişsin.
Hemen yemekler getirildi, sofra
kuruldu.
-Hayır, Sındirnevat yemek
yemeyeceğim. Damat ben bacımı götürmeye geldim. Kardeşimin düğünü var gitmemiz
lazım
Sındirnevat düşündü ve
konuşmasına başladı ‘’ hele önce yemeğini ye sonra bacını götürürsün
kayınbiraderim’’dedi.
Eşi çocukları bırakmak istedi.
Ama Sındirnevat ‘’çocukları da
yanında götür ben erkek halimle onlara bakamam’’dedi.
-Bana çocukları verdiğine göre
artık gelmeyeceğim, eğer çocukları götürmeseydim gelirdim. Olur ki bir yerde
darlığa düşersen her zaman imdadına yetişirim.
Sındirnevat yine yalnız kalmıştı.
Çok darlandı, canı sıkıldı. ‘’Evim ocağım yine ıssız kaldı. Bari bir ateş yakayım
belki ateşi gören bir gemi olurda ben buradan kurtulurum’’dedi
Çalı çırpı toplayıp büyük bir
ateş yaktı. Şehir de uzun yıllardır kimse yaşamadığı için gemilerde şehre artık
uğramaz olmuşlardı.
Ateşi gören bir gemi, şehre
insanların yerleştiğini düşünüp karaya yanaştı.
Sındirnevat kıyıya gelerek gemiyi
karşıladı.
-Hoş geldiniz, bende sizinle
gelmek istiyorum. Bu şehir benimdir. Gelin yükte hafif pahada ağır ne varsa
alın yarısı benim, yarısı da sizin olsun.
Şehri gezip ne altın ve gümüş
varsa gemiye doldurup yola çıktılar.
Gemini kaptanı tüm servete sahip
olmak istiyordu ve adamlarını toplayarak ‘’ canım kardeşlerim çok zengin olduk,
bu adamı da denize atıp servetin hepsine sahip oluruz’’dedi.
Sındirnevat’ın yanına gittiler.
-Seni denize atacağız dediler.
-Allah rızası için beni neden
denize atarsınız, malların yarısını da sizlere verdim benden daha ne
istersiniz.
-Olmaz deyip, kolundan tuttukları
gibi denizin ortasına fırlattılar Sındirnevat’ı.
Denizde yaşayan Kose’in kızı ve
çocukları o alıp evlerine götürdüler. Aradan iki üç gün geçmeden, gemiciler
dayanamayıp tekrar onu alıp götürdüler.
Karaya yaklaştılar ve baktılar ki
Kose de karada onları bekliyor. Kose’yi görünce korktular.
-Biz yaptık sen yapma.
Durumun farkına varan Kose:
-Sizler damadıma namertlik
yaptınız hemen payını vereceksiniz.
Sındirnevat mallarını alıp
şehirde kendine bir mağaza açtı. Aradan birkaç ay geçti. Sındirnevat yine
yerinde duramadı.
-Canım hayat hep böyle geçmez ben
yine bir dünya turuna çıkayım.
Yollara düşün uzaklara gitti. Yoluna
kenarında bir adamın yer sürdüğünü gördü. Lakin adam öküz yerine iki adamı
koşmuş yer sürüyor.
Sındirnevat’ı göre adam gelip
kulaklarından tuttuğu gibi götürdü.
-Adamlarımın boynu yara oldu yer
sürmekten. Allah seni karşıma çıkardı.
Adamın boynunda et kalmamıştı.
Sındirnevat’ı onun yerine bağlayıp kamçılayarak yeri sürmeye devam etti.
Sındirnevat yanındaki arkadaşına
dönerek
-Bu ne biçim şeydir böyle.
-Evin yıkılmasın bu adam çok
güçlüdür. Dev gibi birisidir. Yüz yılda geçse biri çalıştıracak.
-Peki, bundan nasıl
kurtulabiliriz?
-Dua et ki yağmur gelsin, yağmur
yağdığında boynumuzda ki lastikler gevşer belki o zaman kurtulabiliriz.
Dua etmeye başladı Sındirnevat.
Sonunda dua kabul oldu bir yağmur yağdı ki yerleri seller götürdü.
Boyunlarındaki lastikler gevşedi ve bunlar lastikleri çıkarır çıkarmaz koşup
uzaklaştılar oradan. Bir süre sonra bir dağa vardılar baktılar ki bir mağaradan
duman çıkıyor. Gidip mağaraya sığındılar. Mağara da kimse yoktu. Akşam olunca
tek gözlü bir dev keçilerini getirip mağaraya koydu ve mağaranın ağzını da
büyük bir değirmen taşıyla kapattı.
Bunları gören devin keyfi yerine
geldi ve ateşin içine şişi koydu. Sındirnevat arkadaşına dönerek ‘’ benim belim
biraz tutulmuş belimi biraz ez de belki iyi gelir’’dedi.
Arkadaşı sırtının üzerine
çıktığında dev şişi bir tarafından batırıp diğer tarafından çıkardı. Ateşte bir
güzel kızarıp yedi. Sındirnevat ‘’ evim yıkılsın ne işim var benim buralarda
şimdi beni de yiyecek.
Ateşin başında oturan devin
dumandan başı ağırlaştı ve uykuya daldı. Sındirnevat şişi çıkarıp devin gözüne
bastırdı ve onu kör etti.
Acı için de kalkan dev ‘’ sen
nereye gideceksin sabah olsun seni de arkadaşın gibi yiyeceğim.
Sindirnevat bir keçiyi kesip
postun içine girdi ve sabah keçilerle birlikte dışarı çıktı. Deve seslenerek
ben buradayım dedi.
Sesi duyan dev koşmaya başladı
ama bu uzun sürmedi Sındirnevat bunu uçuruma itti ve paramparça oldu dev.
Sındirnevat yine yollara düştü.
Az gitti çok gitti bir şehre denk geldi. Şehrin etrafı un ile çevrilmişti. Buna
aldırmayan Sındirnevat şehrin içine gitti. Onu gören bir adam yanına geldi ve
kolundan tuttuğu gibi ‘’ sende ne güzel bir ev var’’diyerek alıp götürdü.
Adam Sındirnevat’ı bir odaya
kilitledi.
Sındirnevat baktı ki odanın
içindeki herkes kördür. Yanındaki adama sorarak ‘’ kardeş bu ne haldir
böyle’’dedi.
-Hiç sorma bu şehrin insanları
yabancıları yakaladıkları gibi gözlerini çıkarıyorlar. Ve iyi besleyip yiyorlar
- Kurban ben buradan nasıl
kurtulabilirim?
-Kurtulma yolunu sana tarif
ederek seni buradan çıkarabiliriz
-Tarif edin çıkabilirim buradan
- Onlar birazdan yemek
getirecekler. Sağların yemeğini bizim önümüze koyacaklar, körlerin yemeğini de
senin önüne getirecekler. Sen yemeği yedikten sonra bağırıp ‘’ vay başıma neler
geldi kör oldum diyeceksin’’. Onlarda taman bu da kör oldu diyerek çıkıp
gidecekler ve akşam olunca pencereden çıkıp gidersin buradan. Onlar farkına
varana kadar sen kaçıp kurtulursun.
Sındirnevat kör adamın
dediklerini yaparak kaçıp kurtuldu. Sabah yolda tarla süren yaşlı bir adam
gördü ona selam vererek.
-Ben yabancı biriyim, uzak yoldan
geldim beni misafir eder misin beni?
Yaşlı adam Sındirnevat’i alıp
evine götürdü.
-Amca senin evinde kimse yok
yalnız mı yaşıyorsun?
Bir kızım var oğlum, bekardır
misafirin karşısına pek çıkmaz.
-Eğer kızını bana verirsen, bende
senin yanında kalır sana da yardım ederim.
-Oğlum benim bir kızdır onu da
sana vereceğim. İyi birine benziyorsun. Yaşlı adam kızını Sındirnevat’a verdi.
Kızı gören Sındirnevat ömrü hayatında böyle güzel bir kızla karşılaşmamıştı.
Kıza aşık oldu ve o köyde yaşamaya başladı.
Masal NEHRİ
0 yorum: