Arap mirinin hikâyesi

Bir gün üç arkadaş denizci
olabilmek için yollara düştüler.
Az gittiler, çok gittiler akşam
bir Arap mirinin evine misafir oldular.
Mir bunları karşıladı,
-Uğurlar olsun nereye
gidiyorsunuz gençler.
-Biz denizci olmaya gidiyoruz.
-Evlatlarım denizci olmayın,
denizcilik tehlikeli bir şeydir, ondan bir hayır göremeyebilirsiniz. Bu
sevdadan vazgeçin gençler.
- Gitmemiz gerekiyor Mirim
geçimimizi sağlamamız lazım.
- Size ben rızkınızı vereyim,
gitmeyin denizciliğe.
-Olmaz gidip kendi rızkımızı
kendimiz kazanacağız.
-Evlatlarım, bir gün bende iki
arkadaşımla birlikte sizin gibi denizci olmak için yollara düştük. Gemiye binip denizlere açıldık. Denizin
ortasına geldiğimizde bir rüzgâr kalktı, fırtına oldu. Gemimiz parça parça
oldu. Ve arkadaşlarım da denizde kayboldular. Bende bir tahta parçasına
tutunarak hayatta kalmaya çalıştım. Gece boyunca tahtanın üzerinde yoldu oldu.
Sonunda bir adanın kıyısına vardım. Tahtamı karaya çıkardım ve adanın içini
gezmeye başladım. Adada birkaç meyve dışında yiyecek bir şey yoktu.
Günlerin böyle geçip gidiyordu.
Bir dikkatimi çekti baktım ki denizden bazı insanlar kumun üzerine çıkıp süre
oynadıktan sonra tekrar denize geri dönüyorlar.
Bende gidip kumu kazı altına
gizlendim. Deniz insanları tekrar geldiler. Bunlar tam dönecekken ben birinin
ayağından tutup kendime çektim. Baktım ki bir kadındır. Onu kendime eş ettim.
Aradan birkaç yıl geçti, iki çocuğumuz oldu. Çocuklarımız her gün büyüyordu.
Eşim bir gün yanıma gelerek ‘’
kaç yıldır yanındayım ama hiç bırakmıyorsun denize gireyim’’dedi.
-Eğer gönlün istiyorsa gidelim
denizin yanına, sende denize gir.
Denizin yanına gittik ve eşim de
denize girdi.
-Oğlanın birini gönder beraber
yüzelim
-Sen bilirsin biri yanına gelsin.
Eşim gelip birini götürdü bir
yanımda kaldı. Biraz daha yüzdükten sonra yine bana seslenerek ‘’diğer oğlanı
da gönder yüzelim, korkma nereye gidebiliriz ki ‘’ dedi.
Bende rahatlamıştım artık, diğer
oğlan içinde izin verdim. Bir süre
denizde yüzdüler, bir baktım denizin içine doğru kaybolup gittiler. Çok
üzüldüm. Hemen gidip tahtamı getirdim ve denize açıldım. Zaten adada ölecektim
hiç olmazsa karaya çıkma yolunda öleyim dedim.
Birkaç gün tahtanın üzerinde
denizde gidip geldim artık kendim den geçer hale gelmiştim ki tahtam bir kara
parçasına oturdu. Tahtayı orada bırakıp gittim.
Akşam bir köye vardım ve bir eve
misafir oldum. Otururken birde ne göreyim ala bir köpek gelip minderin üzerine
uzandı. Kadına dedim ki ‘’ bacı bu ne köpektir.’’
-Bu köpek benim eşimdir.
-Nasıl senin kocan olabilir.
-Bizim tarafın kadınları erkek
çocuklarını köpek olarak doğururlar, kızları da aynı kız olarak doğururlar.
Çok şaşırmıştım, duruma alışmaya
çalışıyordum.
Yatmaya kadın yanıma gelerek ‘’
kocam diyor ki misafirimiz yanımızda çalışır mı? ‘’
-Olur, yanınızda çalışırım.
Onların yanında kalıp çalışmaya
başladım.
Zamanla kadınla aramız iyi olmaya
başladı ve onunla birlikte oldum. Birlikte kaçalım dedi, bende bir gece yarısı
kadını alıp yollara düştüm.
Yolda karşımıza bir dağ çıktı
bana dedi ki ‘’ bu dağın adına nika dağı derler buranın sınırına vardık mı
kurtulduk demektir. Köyden çok uzaklaşmıştık ki bir de ne görelim köyün tüm
köpekleri peşimize düşmüşler. Dağa doğru kaçmaya başladık. Kadın arkada kaldı,
kadını yakaladıkları gibi paramparça ettiler. Kendi dağa attım köpekler bana
yaklaşamadılar, ulumaya başlayıp gerisin geri çekip gittiler.
Bu yeni ülkeye doğru yol almaya
başladım. Köyün birine giderek bir eve misafir oldum. Ev sahibi köyün çobanı
olmamı istedi. Bende kabul ettim ve çoban oldum.
Üç dört ay köyde çobanlık yaptım.
Koyunları sahibi beni evlendi. Yaşadığım köyün bir adetleri vardı. Karı veya
kocadan hangisi ölürse eşi de onunla beraber gömülürdü.
Bir akşam ben koyunlarımı
getirirken baktım ki üç dört kişi geliyor. Ben yakaladılar. Ve bir şey dememe
fırsat vermeden alıp götürdüler.
-Beni neden götürüyorsunuz.
-Karın ölmüş onun için seni de
gömeceğiz
Sabah oldu cenazeyi aldılar,
benimde yanıma kırk günlük ekmek koyarak onunla beraber götürdüler. Bizi bir
kuyunun başına getirdiler ve içine atarak üstümüzü tekrar kapattılar. Benden
iki gün önce padişah ölmüştü onun da karısını beraberinde gömmüşlerdi.
Padişahın karısı benim sesi duyup yanıma geldi. Birkaç gün böyle sürdürdük.
Karanlığın içinden bir tıkırtı gelmeye başladı.
Elimi gezdirdim ve anladım ki bu
bir tilkidir, bunun kuyruğundan tutup takip etmeye başladım. Kadında peşimden
elbiselerimi tutarak ilerliyordu.
Tilki gitti bir delikten çıktı
ama çıktı delik bir uçurumdu. Oradan inmemiz imkânsızdı aşağıda deniz vardı ve
korkuyorduk atlamaya. Tilki kayaların üzerinden zıplayıp gitti gözden kayboldu.
Benle kadın çaresizce deliğini çıkışında bekledik.
Denizin içinden birden eski karım
ve çocuklarım çıktı
Bana dedi ki ‘’ bize dokunmasan
gelip seni oradan kurtarırız’’. Ben de söz verdim bir şey yapmayacağıma. İki
çocuğumla geldi ve bizi aldıkları gibi götürüp denizin kenarına bıraktılar.
Kadınla birlikte yola koyulup
sonunda evimize gelebildik.
-Size diyorum gitmeyin, başınıza
kötü şeyler gelmesinden korkuyorum. Her birinize birkaç altın vereyim gidin
evinize
-Hayır, gitmemiz gerekiyor.
-Peki, o zaman size bir
meselemden daha bahsedeyim. Bir gün yine üç arkadaş kalkıp meşe ormanına
gittik. Az gittik çok gittik, bir baktık ki uzaktan bir duman yükseliyor. Merak
edip yaklaştık. Vadinin içinde bir oyun sürüsü ve başlarında bir dev vardı.
Koyunları mağaraya götürdük.
Biraz yaklaştığımızda fark ettik ki dev kördür.
Yavaşça içeri girdik, kokumuzu
alan dev ‘’ sizleri gökte ararken yerde buldum ancak elime geçtiniz’’ dedi ve
yeni bir ateş yaktı. Ateşin üstüne tenceresini koydu. Güzel bir kadında bunun
yanına gelip ekmek koyup tekrar gitti.
Bir şişi alıp ateşin içine koydu,
şiş güzelce ısındıktan sonra şişi bir arkadaşım karnından sokup diğer
tarafından çıkardı. Ve arkadaşımı ekmeğin arasına sarıp yedi.
Biraz bekledikten sonra şişi yine
ateşin içine koydu ve aynı şekilde öbür kardeşimi de yedi. Yalnız başıma
kaldım.
Aynı şekilde şişi ateşe tekrar
koydu. Kendi kendime dedim ki evim yıkılsın bu beni de yiyecek birazdan.
Ateşin yanına yan uzanmıştı, baktım ki dev kendinden geçmiş uyuyor.
Yavaşça kalktım ve şişi ateşin
içinden çıkarıp gözlerinin üzerine bastırdım dev yerinden zıpladı. Aradı taradı
beni bir türlü tutamadı. Bende koyunların için girip gizlendim. Sabah oldu dev
kapıda bacaklarını açarak tek tek kontrol edip öyle dışarı saldı. Ben de
koyunların içindeki tekeyi kesip postunu üzerime geçirdim zilini de boynuma
takarak devin bacaklarının arasından dışarı çıkabildim. Biraz uzaklaştıktan
sonra ‘’ bu tarafa gel’’ dedim.
Sesimi duyan dev peşime düşmeye
başladı. Uçurum kenarına gidip yine buraya gel dedim. Dev gelince kenara
çekildim. Aşağıya düşen dev paramparça oldu. Bende koyunları ve kadını kendime
alıp geldim.
Mir yine gençlere gitmeyin bir
hayır bulamazsınız dedi.
Gençler yine aynı kararlılıkla
gideceklerini söyleyince mir başından geçen başka bir hikâye anlatmaya başladı.
Bir gün yine arkadaşlarımla
hırsızlık yapmak için yola çıktık. Az gittik, çok gittik. Bir mezarlığın yanına
vardık ama bir tuhaflık olduğunu gördük. Tüm mezarlık ehli boğazına kadar
gömülü kafaları dışarıdaydı sadece. Bir de ne görelim at üzerinde bir dev
yanında da bir köpek son sürat bize doğru geliyorlar.
Bizleri yakalayıp boğaza kadar
toprağa gömdü. Ve köpeği yanımızda bırakıp gitti. Gece oldu baktım ki köpek bir
arkadaşın önün kazarak karnını deşip onu yedi.
Birkaç saat sonra diğer
arkadaşımı da aynı şekilde öldürüp yedi.
Bir süre sonra köpek benim
etrafımda gidip gelmeye başladı. Toprağımı kazmaya başladı. Bende yavaşça
ağzımla kulağını tuttum. Köpek bir o yana bir bu yana sallandı ama onu
bırakmadım. Bir kolum dışarı çıktı. O elimle toprağı atıp dışarı çıkabildim.
Köpeği de öldürdüm tabiî ki. Dev
gelecek diye çok korkuyordum. Mezarlıktaki ağacın üzerine çıktım.
Baktım dev yine geliyor. Köpeğin
öldürüldüğünü görünce çok sinirlendi sağa sola baktı bulamadı beni. Başını
kaldırıp ağaca bakınca beni fark etti.
-İn aşağı
-Senden korkuyorum. Attan in ve
kılıcını atın üzerinde bırak o zaman inerim
Dediğimi yapıp attan indi ve
biraz ilerde bekledi. Ben de yavaş yavaş aşağı inmeye başladım. Ağacın ortasına
geldiğimde atın üzerine zıpladım. Kılıcı aldığım gibi devin kafasını yerinden
uçurdum.
Başıma bir bez sarıp, atı serbest
bıraktım. At beni alıp direk devin evine gitti. Kapıyı çaldım eşi çıktı
dışarıya.
Eşine dedim ki ‘’ devi öldürdüm’’
-İyi yapmışsın Allah senden razı
olsun. Çok zalim biriydi.
Kadın bana da bir küp altın
vererek beni yolcu etti. Bende çıkıp evime geldim.
Mir sonunda gençleri ikna
edebildi. Gençlerin rızkını verip onları evine gönderdi.
0 yorum: