Yolcu'nun Masalı

                          
Bir zamanlar üç kişi değirmenin birinde ekmek pişirerek geçimlerini sağlarlarmış. Dışarıdan bir ses geldi baktılar deve yükü ile bir gelmiş kapıya. Adam devenin yükünü indirmek için bunları çağırdı ama kimse gitmedi yardıma. Büyüğü ortancaya, ortanca küçüğe dedi kimse gitmeyince yolcu devenin yükünü sırtına attığı gibi getirip değirmenin ortasına koydu. Bunlar birbirlerinin gözlerine bakarak ‘’ yahu bu adam ne kadar da güçlüymüş’’dediler. Yolcuyu sofraya davet ettiler.
 Yolcu davete icabet edip sofraya oturdu ve ekmeklerin içinde hangi ekmek yumuşak ise onu aradan seçip yedi. Bu değirmencilerin de dikkatini çekti.
Aralarından biri ‘’ insan hiç aradan ekmek seçer mi böyle şeyler yapma’’dedi.
Sabret ekmeğimi yiyeyim, benim meselem uzaktır, derindir. Size sözümü söylerim.
Ekmeklerini yediler ve ‘’ hadi anlat dinleyelim’’ dediler.
Bir zamanlar daha bekârdım ve babamda benim için sağdan soldan kız bakıyordu. Ne kadar gezdiyse aklı çevredeki kızları kesmedi hiçbirini beğenmedi.
Dedi ki ‘’ oğlum filan şehir de amcanın evi var, duydum ki kardeşimin güzel ve hoş bir kızı varmış. Bir de gidip onu göreyim belki sana isterim.
Babam hazırlığını yaptı ve amcam gile gitti.
Amcamlar babamı karşıladı misafir ettiler.
Oralara kadar hangi rüzgârın attığını merak ettiler. ‘’hayırdır kardeş sen buralara gelmezdin’’ dedi.
Şükür hayırdır kardeş, ben oğlumu evlendirmek istiyorum. Haber aldım ki efendi bir kızın varmış onu oğluma istiyorum.
Hayırlısı olur inşallah bir kızdır onu da oğluna kurban ettim.
Kızı benim için nişanladılar. Babam iki üç gün daha kaldıktan sonra iznini isteyip ‘’benim artık gitmem gerekiyor, gidip oğlumu göndereceğim onu da görürsünüz’’ dedi.
Babam geldi eve müjdeyi verdi ‘’ çok şükür iş oldu, oğlum hazırlığını yap ve git amcanları ziyaret et seni görmek istiyorlar’’ dedi.
Dedim eli boş gitmeyeyim evlerinde kaç kişi var ona göre hediye götüreyim dedim.
Yedi kardeşi var nişanlının ona göre hediye hazırlarız oğlum.
Kayınvalideme kayınbabama da hediyeler hazırlayıp beni yolcu ettiler.
Tüm hediyelerimi atıma yükleyip yola çıktım. Ama bir kardeşin hediyesini koymayı unutmuştu ailem. Benimde bundan haberim yoktu.
Amcanların yaşadığı şehre vardım, sordum soruşturdum evlerini buldum sonunda.  Beni gördüklerine çok sevindiler. Komşular toplandı gece yarısına kadar oturup konuştuk. Komşular dağıldıktan sonra amcam bana dönerek ‘’ oğlum hele heybeni getir bakalım bize hediyeler getirmişsin’’ dedi.
Heybeyi getirdim hepsine tek tek hediyesini verdim sonuncu kardeşe sıra gelince baktım ki hediye bitmiş. Çok mahcup oldum, utandım ‘’ kusura bakmayın bir tanesini koymayı unutmuşlar’’ dedim.
Ama kayınbiraderim çok bozuldu morali bozuldu.
Gönlünü almaya çalıştım ‘’ sana söz yarın sabah pazara gidelim, ne istiyorsan sana alırım’’ dedim.
Sabah ilk işim hediyesiz kalan kardeşi alıp şehre gitmek oldu.
Pazarda o mağaza senin bu mağaza benim gezip durduk. Kayınbiraderim bir şey beğenmiyordu, sonunda bir mağaza ilgisini çekti içeri girdik. Bizler mağazacıyla konuşurken içeriye tuhaf biri girdi. Ufak tefek bir şeydi üç yaşında çocuk gibi görünüyordu. Onu gören mağaza sahibinin dili damağı kuruyor rengi soluyor.
Hacuc macuc denilen bu adam yanımdakine sordu ‘’ bu kimdir buraya gelmiş’’ dedi.
Damadımızdır.
Adı nedir?
Adı Yusuf’tur.
Yusuf kardeş düğününü bensiz yapma, muhakkak beni çağır dedi ve çıkıp gitti.
Mağazacının rengi yerine geldi.
Kardeş neden rengin kaçtı bu adamdan neden bu kadar korktun.
Güzel damadım bu adam canpolattır, bu şehri yıkmak istiyor, yıkıp tekrar yapıyor.
Valla bilseydim bir bacağından tutup o duvardan bu duvara sallardım.
Güzel diyorsun damad ama sen onu yenemezsin.
Kayınbiraderime hediyeyi aldım ve eve gittik. Durumu eve söyleyince evde bir gürültü koptu. Yas olmuşçasına üzülüp ağladılar. Hacuc macuc damadı duymuş onu öldürüp kızı da kendine alacak.
Bana dediler ki sizin hazırlığınızı yapacağız sabah erkenden nişanlını al git.
Sabahla birlikte bize birer at verdiler ve bizi yolcu ettiler.
Çabuk gidin eğer sizin yakalarsa seni öldürür, kızı da kendine alır.
Şehirden çıkıp çok yol gittik, nişanlıma seslenerek ‘’ kurban neden çok hızlı gidiyorsun uzaklaştık korkma’’ dedim
Öyle deme korkuyorum hacuc macuc duyarsa peşime düşer ve seni öldürüp beni de kendine götürür.
Bu hacuc macuc kimdir öyle Allah aşkına bir gelse de sende amcaoğlunun yiğitliğini görseydin.
Nişanlım ikide bir arkasına bakıyordu. Bir baktım bağırmaya başladı ‘’ vallahi hacuc macuc geliyor, uzaklarda patika yolda toz yükseliyor. Gelen kesin odur.
Gelip de ne yapabilir
Ben daha sözlerimi bitirmeden hacuc macuc’u karşımda buldum.
Yusuf evladım sana demedin mi düğünün bensiz yapma diye. Onu ben istiyordum nasıl alıp götürürsün kendine.
Ben daha hareket etmeden beni tuttuğu gibi elimi ayağımı bağladı.
Nişanlıma seslenerek ‘’ size yolluk olarak yağ koymuşlar mı’’ dedi
Evet, koymuşlar ne yapacaksın
Getir o zaman
Orda ateşi yakıp yağı eritti. Yağı sıcak sıcak boğazıma döktü. Kendimden geçtim bayıldım oracıkta. Gözümü açtığımda baktım ki kolum ata bağlı halde amcamın evine doğru gidiyorum. Perişan haldeydim ağzımda ne diş kalmıştı nede bir şey. Halimi gören amcamlar hemen gidip hekim getirdiler, hekim ağzıma dermanlar sürüp beni biraz iyi etti. Kayınbiraderim dedi kalk pazara gidiyoruz bunun sebebi benim ve sana yardım etmeliyim.
Gümüş satan bir dükkâna gittik.
Gümüşçüye dedi ki ‘’ bana bir kılıç yapacaksın’’
Nasıl bir kılıç istiyorsun.
Öyle bir kılıç olsun ki kayaya vurduğunda peynir gibi kessin.
Ne kadar tutar böyle bir kılıç
Senin için on iki altına yaparım ve sabah gel kılıcını al.
Sabah gümüşçüye gittik ama önce kılıcı deneyip öyle parasını verebileceğimi söyledim adama.
Buyur denemişim istersen sende dene.
Kılıcı aldım elime orda duran bir taşa vurdum taş ikiye böldün ama kılıcım ağzında hiç körelme olmadı.
Çok sevindim hemen oracıkta adamın parasını verdim.
Ve kayınbiraderime dönerek kardeş şimdi bu melunun evini bana göstermeni istiyorum dedim.
Önüme düştü bir günlük yolun sonunda bir şehre vardık, eliyle işaret ederek ‘’ damat bak evi şurada şehrin kuzeyinde bulunan tek evdir’’ dedi ve müsaade isteyip gitti.
Artık bundan sonrası benim işimdir sana uğurlar olsun kardeş dedim.
Gittim evin penceresinin yanında durup içerde neler olduğuna baktım. Evin için de hacuc macuc kardeşine ‘’ kardeş yeni evlendim bize mal mülk lazım hele git yollara bak kervan falan varsa bize talan edip getir buraya’’ dedi.
Kardeşi çıkıp gittikten sonra ben yine konuşmaları dinlemeye koyuldum ama ses kesildi aradan saatler geçti yine konuşmadılar. Yavaşça kapıyı açıp içeri girdim.
Nişanlım beni görünce ‘’ gel buraya’’dedi.
Kız sus adamı uyandıracaksın.
Korkma gel buraya.
Cesaretlendim içeriye doğru ilerledim, baktım ki adam uyumuş. Biraz rahatladım.
Yusuf bu adam yedi gün yedi gece yatar, yedi gün yedi gece de uyanık gezer, daha yeni uykuya daldı kalkmaz.
Nişanlımın bu sözlerinden sonra da tam rahatladım.
Dur kılıç getirmişim onu öldürüp öyle gidelim.
Hayır, bu senin kılıcınla ölmez.
Ama nasıl ölmez ki.
Yusuf bunun kendi kılıcı var ancak onunla öldürebilirsin.
Hele getir bakayım nasıl kılıçtır öyle.
Bana kılıcı gösterdi. Kılıcı görünce hayret kaldım, amcakızımla birlikte zorla kınından çıkarabildik.
Bana dedi ki ‘’ Yusuf sadece bir darbe indir, eğer iki darbe indirirsen tekrar iyi olur’’.
Amcakızı zaten bir darbe yeterli değimli?
Bir darbe indirebildim kafasına. Baktım sallanıyor ‘’ bir darbe daha vur bana’’
-Hayır, bizim adetlerde bir darbe vurulur.
Çırpına çırpına olduğu yerde öldü.
- amcakızı hadi hazırlığını yap gidelim buradan.
Müjdeyi vermek için önce nişanlımın baba evine gittik. Bizi gördüklerine çok sevindiler, ferahladılar.
Birkaç gün orada dinlendik ve dönüş zamanı geldi. Nişanlıma baba evindeyken sordum ‘’ o melun şey sana yaklaştı mı?’’
-Hayır, bana kesinlikle yaklaşmadı.
İnkâr etti bir şey demedi bana.

Tekrardan kendi memleketimize baba evime geldik.
Babam bizi görünce ‘’ kurban neden böyle alel acele geldiniz, düğünlü zurnalı düğününüzü yapacaktım’’ dedi.
Artık bilmiyordu ki başımıza neler gelmiş.
Babama başımıza gelenleri anlattım, önce çok üzüldü ama kurtulmuş olarak dönmemize de sevindi.
Gel zaman git zaman aylar geçti aradan, amcakızımın karnı da her geçen gün büyümeye başladı. Dokuz ayın sonunda bize bir oğlan baktım ki, oğlan değil sanki hacuc macuc, öldürsen olmaz, öldürmesen olmaz.
 Eşimden bir candı, onunda suçu değil bu olayda. Duruma kabullendim, babası ne yaptıysa oda yapar artık.
Oğul biraz büyüdü çocukların arasında oynamaya başladı. Hangi çocukla kavga ederse ya bacaklarını kırıyor, ya kollarını kırıyor. Birinin kulağına el et atsa kulak eliyle birlikte geliyordu. Bir gün çocuklardan birinin annesi ‘’ oğluma işin olmasın, bir tek oğlum yok senin gibi yedi dayısı yok onun’’ dedi.
Nasıl teyze benim dayım mı varmış?
Tabiî ki senin yedi dayın var hem de aslan gibiler.
Oğlum hemen geldi tekme tokat annesine girdi.
-oğlum neden beni dövüyorsun Allah’ın belası.
- Bana yedi dayım olduğunu neden söylemedin.
-Var oğlum zamanı gelince söyleyecektim.
-Öyleyse gidip onları göreceğim.
-Oğlum tek başına gitme, yolu bilmiyorsun, babanla seninle gelsin.
Geldi bana gitmek istediğini söyledi.
-Oğlum ne için gideceğiz, evde değiller, yaylalara gitmişler.
-Baba sana iyilikle söylüyorum, geliyor musun, gelmiyor musun?
-Oğlum sana dedim ki ben gelmiyorum.
Bir baktım hacuc macuc kılıcı aldığı gibi üstüme geldi. Çok korktum ‘’ oğlum şaka yapmıştım geleceğim tabi’’ dedim.
Düşündüm taşındım kendi kendime dedim ki ‘’ ben hacuc macuctan kurtuldum derken şimdi ikincisiyle başım belaya girdi,’’
Gönülsüz de olsam sabah hazırlıkları yapıp yola çıktık.
Amcalar o sıra yaylaya gitmişlerdi. Bizde dağların o güzel yaylasına gittik. Bizi güzel karşıladılar ve hemen bir koyun getirip kestiler. Dayıları yeğenlerini çok sevdiler, onunla oynadılar.
Bizim oğlan da mızrağını çadırın karşısına dikmişti, güneş mızrağa vurunca Karşıdan gelen dayısına ‘’ dayı sana zahmet o mızrağımı getirip çadırın yanında yere saplar mısın?’’ dedi.
Dayısı ne ettiyse mızrağı yerinden çıkaramadı, bir iki derken yedi dayısı mızrağın başına toplandı ama yerinden çıkaramadılar mızrağı.
Ben niyetlendim gitmeye
-Baba dur sen gitme.
Bırakmadı ben gideyim. Çok sinirlendi kalktı iki parmağıyla mızrağı yerinden çıkardı.
-Çabuk atımı getirin.
-Oğlum bekle bize koyun kesmişler, ayıp olacak dayılarına.
-Bu yedi dayım toplanıp bir mızrağı yerinden çıkaramayacak. Ben böyle dayı tanımıyorum.
Atına atladı ve cemaate dönerek ‘’ acaba hangi yol kestirmedir eve gitmek için’’ dedi.
-Kestirme yol var fakat o yol meşeden geçer giden dönmemiştir o yoldan.
-Öyleyse o yoldan gideceğiz bakalım o yolda ne varmış
-Oğlum dur o yoldan gitmeyelim.
-Hayır, olmaz o yoldan gideceğiz.
Kalktık gittik, meşenin içinde üstümüze karanlık düştü. Meşe de devam ederken baktık ki bir ateş yanıyor ilerde.
-Baba sen in atların yanında bekle benim gidip ne olduğuna bakayım.
Ben atların başında bekledim. İnşallah giderde gelmez diyordum içimden.
Bende onu izliyordum baktım, ateşin yanına yaklaştı. Ateşin başında çıplak bedeni kıllı biri oturmuş. Şişe geçirdiği yabani bir öküzü pişiriyordu.
Benim oğlan ona yaklaştı, bu biraz mırıldandı ama hareket etmedi.
Benim oğlumda homurdandı ama adama bir şey yapmadı. Öküzün bir ayağını koparıp bana getirdi.
-Baba al ye dedi.
-Oğlum sen de ye.
-Sen ye baba, ben gidip kalanını getireyim etin hepsi onun olamaz.
Oğlum ete el atınca, çıplak yaratık sinirlenmeye başladı. Bunlar birbirine girdiler, bir ağaca çarptıklarında ağaç önlerinde ileriye fırlıyordu. Birbirleriyle çok uğraştılar bir baktım uçurumdan yuvarlandılar. Peşlerinden koşup seslendim.
-Oğlum orda mısın?
Buradayım baba ama ayağım kırılmış üstüne bir parça buz koydum.
Peki, o yaratık ne oldu.
O öldü baba onun işini hallettim.
-Oğlum yol var mı yanına gelmeye?
-Baba biraz sağa doğru git oradan aşağıya bir yol gelmeli buraya.
Dediği yoldan hemen yanına gittim.
-Oğlum vaziyetin nasıldır.
-Baba ayağım çıkmıştı, onu yerine koydum bir saate kalmaz iyileşir. Atlara biner gider. Artık biliyorum ki benim babam yiğittir, benim için aşağıya indi.
-Oğlum hele kılıcını çek ben o yaratığı paramparça edeyim kurtulmasın.
Kılıcı çekip bana verdi. Kılıcı kaldırdığım gibi bir darbe indirdim buna.
-Baba madem vurmuşsun bir darbe daha vur.
-Hayır, oğlum bizim ev de darbe bir defa vurulur.
Öylece onu öldürmek zorunda kaldım, sonra pişman oldum ama babası aklıma gelince de iyi yapmış diyordum kendi kendime.

masal nehri

0 yorum: